Trakya’ya olan ilgim ve sevgim, çocukluk yıllarımda yaz aylarını Trakya’da geçirmiş olmamla artmış ve bir yanımı her zaman Trakyalı hissetmemi sağlamıştır. Trakya ile ilgili her soruna, bu sorunlara yönelik gerçekleştirilen çalışmalara ve bölgenin gelişmesine dair her gelişmeye daha fazla kulak kabartıyor olmam bundan...
2009 yılında şehir plancısı olarak mezun olduğum Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yapmış olduğumuz Trakya Ergene Havzası Çevre Planı ölçeğinden Lüleburgaz Kent merkezi ölçeğine inen öneri bütüncül planlama çalışmalarımız esnasında Trakya genelinde Ergene Havzası’nın biyolojik ve yaşamsal değerini korumaya çalışan bilinçli bir toplumun bölgede yaşadığına şahit oldum. Bir bölgenin ve kentin gelişmesi -katılım olmadan- yalnızca planlama çalışmaları ve kentsel politikalar ile gerçekleşemez. Gelişmenin itici gücü, bölge ve kent yaşayanının bilinçli müdahaleler ile katılımıdır. Trakya, bilinçli halkı ile bu anlamda şanslı görünüyor.
İstanbul kentinin kabına sığamayan durumundan nasibini alan Trakya; doğal alanları, ormanları ve tarımıyla ön planda olması gerekirken, bölgede büyüyen sanayi alanlarının değerli tarım arazilerini işgal etmesi, sanayi birimlerinin arıtma tesisleri olmadan işlevlerini gerçekleştiriyor olmaları ve bunların hava, su ve toprak kalitesini bozmaları, göçle gelen nüfusun barınma ihtiyacının plansız karşılanmasıyla çarpık kentleşme ve hayati ihtiyacımız olan suların yanlış kullanımlarla kirletilmesi sonucu Ergene Havzası’nın ekolojik değerlerini yok edecek boyutlara ulaşmasıyla gündemdedir. Yaşam alanlarındaki tehlikelerin farkında olan Trakyalılar, bu tehlikeleri dile getirerek çözüm aramaya yönelik mücadeleler gerçekleştirmektedir. Hayranlıkla takip etmekte olduğum, doğayı ve çevreyi korumak adına yapılan bu mücadelelerde “Hakan Dedeoğlu” isminin her defasında öne çıkması dikkate değerdir. Söz konusu mücadelelerin amacı, Ergene Havzası’nı özgün hali ile gelecek nesillere miras bırakabilmek; su kaynakları ve diğer doğal kaynaklar için sürdürülebilir bir koruma-kullanma dengesi gözeterek havza bütününü esas alan çalışmalar yapılmasını sağlayabilmektir. Bu açıdan Hakan Dedeoğlu gibi düşünenlerin her geçen gün artıyor oluşu Lüleburgaz ve Trakya’nın geleceği için umut verici.
Havza ölçeğinden Lüleburgaz kent ölçeğine inildiğinde, kent merkezi ve çevresinin yoğun nüfusu içinde barındırıyor olmasına rağmen yapıların insan ölçeğinde olması İstanbul gibi bir megakentte yaşayan beni etkilemiş ve orta ölçekli kentlere olan sempatimi arttırmıştır. Kentin sınırlarını çok büyütmeden çekirdeği çevresinde geliştiği ve kentlinin bu çekirdekte toplumsal yaşama katıldığı görülmektedir. Ancak Lüleburgaz’da toplumsal ve bireysel yaşamı kolaylaştıracak biçimde sağlıklı çevreler oluşturmak için kent merkezinden başlayıp tüm kente yayılan çalışmalar yapılması planlı bir kent gelişmesini sağlayacaktır.
Lüleburgaz’da, çoğu kentte göz ardı edilen engelli kentlilere, yaya ve bisiklet kullanıcılarına yönelik bazı düzenlemelerin yapılmaya çalışıldığı görülmektedir. Fakat düzenlemelerin parçacıl olması, kent genelinde bir süreklilik sağlamaması nedeniyle insanın hevesi kırılmaktadır. Parçacıl olup bir anda kesintiye uğrayan düzenlemeler, kentteki sürekliliği bozup bütüncül kentsel çözümler yerine parçacıl çözümler getirerek kentlilerin kenti yaşamasında sıkıntılara neden olmaktadır.
Ulaşılabilirlik ve erişilebilirlikte zorluk yaşayanlar yalnızca hareket kısıtı olan engelli, yaya ve bisikletliler değil, kenti yaşayan tüm bireylerdir. Kent genelindeki yetersiz otopark alanları nedeniyle kentin kalbinin attığı İstanbul ve Fatih Caddeleri’ndeki taşıt yolu üzerinde park eden araçların yarattığı trafik, hem araç kullanıcılarını zorlamakta hem de yayaların hareketini kısıtlamaktadır. Aynı caddeler ile kentsel ve sosyal açıdan bütünleşmesi gereken meydan ve çevresinin bu bütünleşmeyi sağlayamadığı görülmektedir. Kentsel mekanda dikkat çeken olumsuz bir diğer nokta ise Lüleburgaz’da evsel ve endüstriyel atıkların düzenli ve sağlıklı bir şekilde toplanıp ayrıştırılmamasıdır. Bu noktada, kentsel yaşam kalitesi ölçütlerinin dikkate alınarak uygulamaların gerçekleştirilmesi için yöneticilere önemli görevler düşmektedir.
Kentin yeniliklere karşı bilinçli ve istekli olma durumlarının yanında kentte var olan tarihsel değerlerinin korunmaması kentin tarihsel kimliğini korumaması anlamına gelmektedir. Gelişmiş pek çok ülkeye açılan bir kapı niteliğinde olan Lüleburgaz, bilinçli halkının müdahaleleriyle doğasına, çevresine, tarihine, kültürüne sahip çıkarak bölgesinin gelişmesi ve sürdürülebilirliği için örnek olmalıdır.
Kentler, doğal ve tarihi değerleri korunarak sürdürülebilir hale getirilmesiyle yaşanılır olmaktadır. Lüleburgaz kentinin Ergene Havzası içerisinde yer alması, tarım alanları ile olan yakın ilişkisi, Osmanlı Dönemi yapıları ve kentin bilinçli toplumu en önemli değerleridir. Bu değerleri korumak için doğaya, çevreye ve diğer ahlaki değerlere kendini adamış olan biri bu kente önderlik etmelidir. Yapılacak olan seçimlerle başa geçecek olan kişinin kentin tüm potansiyelini kullanması ve kentin geleceğine yönelik her türlü tehdidi ortadan kaldırması dileğiyle…