Sevgili yoldaşlarım!
İdam edilen Adnan Menderes'in intikamını bu ülke siyasetçileri 6 Mayıs 1972'de dönemin fikri ve vicdanı hür gençlerini idam ederek almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde yargılanarak öldürülen "ilk Marksist-Lenininstler" olarak tarihe geçen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilişlerinin üzerinden 50 yılı aşkın zaman geçmiş.
İdam edilen bu devrimciler asıldıkları tarihte 23 ve 25'li yaşlardaydı, şu an da müze olarak kullanılan Ulucanlar cezaevinde sabaha karşı idam edilmişlerdir.
Nurhak dağında köylülerin ihbarı ile vurularak öldürülen Sinan Cemgil'in babası ve annesi halkımıza Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının mesajlarını oğullarının cesedi başında şu sözler ile halkımıza iletmişlerdir.
"Ben varlıklı bir aileden geliyorum.
Öğretmenim.
Ekonomik durumum oldukça iyi.
Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim.
En iyi okullarda okuttum.
Ülkenin en güzide üniversitesi Odtü’de okuyordu.
Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı.
Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü.
Bunu bilesiniz diye söylüyorum"
“Öldürüldüğünde naaşı etrafında toplanan kişiler gene onu ihbar eden uğruna ölmü göze aldığı köylülerdi.
Bu kez de naaşı almaya geldiğinde Sinan Cemgil’in annesi Nazife hanım köylülere yönelik şu konuşmayı yaptı:
“Bu oğlum Sinan.
Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri.
Onlar da oğullarım.
Bu çocuklar, bu oğullar, bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler.
Başka bir istekleri yoktu.
Her biri birer dehaydı.
Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı.
Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı.
Birer milyoner olurlardı.
Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler.
Sizin sorunlarınızı omuzladılar"
Bu yazıyı yazarken bile tüylerim diken diken oluyor.
Hüzün ayı Mayıs dedik ya yazının başlığında, yine bu hüzün ayında vefat etmiş Aşık Mahzuni Şerif'i de anmadan geçmek demek yazının eksik kalması demek olur.
Mayıs ayında şehit olan devrimci gençlere ve kafir ilan edilen Alevilere sahip çıkmış büyük bir halk ozanıdır Mahzuni baba.
Devrimcilerin işkencelerde, darağaçlarında ve namluların, bazukaların kuşatmaları altında katledilmelerinden sonra tıpkı şimdi olduğu gibi, topluma büyük bir korkunun verilmeye çalışıldığı gibi bir anda Aşık Mahzuni Serif sonradan tutuklanmasına, işkence görmesine ve tırnaklarının sökülmesine sebep olacak bir cesaretle bu devrimcilere "yiğitler, yiğitler bizim yiğitler" diye türküler söyleyerek sahip çıkmış ve insanların yüreğinde ki sevgiyi ve cesareti kamçılamıştır.
Mayıs ayının ölümsüz gençlerine sahip çıkan, ancak dönemin devrimci örgütlerince pek kıymeti bilinmeyen halk ozanının da Mayıs ayında vefat ederek ölümsüzleşmesi güzel bir tesadüf olsa gerek.
Bu nedenle hem Mayıs ayı şehitlerini hemde, onların ayrılmaz bir parçası olan Aşık Mahzuni Şerif'i saygı ile anıyorum ve Mahzuni babanın bu günleri tarif eden türküsünün sözleri ile bütün devrimcileri selamlıyorum.
Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi.