Daha önce aynı başlıkta 1. bölümde yazdığım konunun, yani yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar bulmanın ve dilde var olan bu Türkçe karşılıkları ile konuşmanın önemini anlatmaya devam edeceğim.
Hızla değişen teknoloji ve icat edilen teknolojik aletlerin orijinal (özgün) adlarıyla kullanılması tabi ki doğal bir süreçtir. Her toplum kendi dilinde, vatanında ürettiği ürün ve araçları kendi dilinin kelimeleriyle adlandıracaktır. O halde yapılması gereken, hayatımıza hızlı bir şekilde giren araç, alet vb. teknolojik kavramlara, kendi dilinin anlamına uygun adlandırma yapmasıdır. Lakin burada bu ürünler için isimlendirme yaparken o dili kullanan insanların akıl, mantık izanına yatkın adlandırmalar yapılması; toplumun bireyleri tarafından kabul görüp kullanmaları için önemlidir.
TDK bazı yabancı kelimelerin Türkçeye uyarlamalarını duyurdu. Bu tabi o kurumun yapması gereken en doğal görevidir. Ancak burada örneklerle açıklayacağım kelimelerin Türkçe karşılıklarının bizler tarafından benimsenip kullanılacağı ise tartışma konusu olabilir ya da tercih edilmeme meselesine yol açabilir. “Smoothie” diye günümüzün batıdan dilimize giren buzlu soğuk değişik meyvelerin aromalarının karıştırılarak yapıldığı ve genç nesil tarafından tercih edilen bir içecek olan buzlu meyve sularına “karsanbaç” kelimesi üretildi. Soruyorum size, bu kelimeyi hiçbir medya diyaloğunda duymayan bir neslin konuşurken “karsanbaç” kelimesini tercih edeceğini düşünüyor musunuz? Ya da “first lady” diye konuşan çağ insanının “başbayan” ifadesini kullanacağını düşünüyor musunuz?
Sosyal medyada öne çıkan ve dile katkıda bulunan insanların bu yeni kelimeleri kullanıp yaygınlaşmasına öncülük etmeleri gerekmez mi? Hiç duyulmayan ve hiçbir şekilde kullanılmayan bir kelimenin dilimize yerleşmesi ve insanların bu kelimelere aktif bir şekilde kullanmaları nasıl beklenebilir? Yine hala hepimizin mesaj atma anlamına gelen “SMS” kelimesini kullandığımızı biliyoruz. Kimler “SMS” yerine “kısa bilgi attım sana” diyecek. Kimler petrole “yer yağı” diyecek. İnanın bu kelimelerin dilimize yerleşmesini çok isterim. Hemen hemen her yazımda farklı konularda değindiğim dilin yaşayan canlı bir varlık olduğu olgusu yine karşımıza çıkıyor. Dilin yaşayan olabilmesi için bir kelimenin insanlar tarafından dilde yaşatılması gerekir.
Sosyetenin “jülyen usulü tavuk sote”si, sote için bile kelime üretememişken, “jülyen”e “şerit doğrama” diyeceğini düşünüyor musunuz? Dahası “stor perde”ye halk arasında bu kadar rağbet varken bu teknolojik ürüne “sarma perde” diyecek mi acaba insanımız? Araba kullanan şoför “navigasyon”u aç, demek yerine “yolbul”u aç demeyi tercih edecek mi? Yemek yapan annem bile “aspiratör”ü aç koku olmasın, derken “emmeç”i aç kızım, diyecek mi?
Farklı kesimlerin kültürü, algısı, bilgisi, dili kullanış biçimi bu kesimlerin ana dili Türkçe olan insanlar tarafından kabul görüp, kullanılıp yaşayacak mı? Bir işletmenin, kafenin, restaurantın sahibi camına “self servis” yerine “seç al” yazacak mı?
Kafamdaki sorular bitmez, örnekler artar eksilmez ben bile yazımda halen restarant diye ifade ederken “restoran, lokanta, aşevi” diyebilecek miyim? Yazımın amacı verilen her bir örnek ile zihnimde oluşan sorulara cevap bulmak, bir nebze olsun bilinçlenmek ya da bilinçlendirmektir. Bu süreç çok zor ama imkânsız değil tabi. Belki her birey öğrendikçe, okudukça, duydukça diline olan sevgisini Türkçe kelimeleri kullanmaya özen vererek gösterebilir.
Biz uzmanların yapabileceği bilgilendirmek, genç nesle öğretmek ve hayatımızda Türkçe kelimeleri kullanmaya çalışarak rol model olmak. Umarım TDK ve biz dil bilincini genç nesle aktarabilir ve dilimizin kelimelerini özendirebiliriz, yaşatabiliriz.