Her şey şaka gibi, ama bir o kadar gerçek!

Hayat şaka gibi, ölmek şaka gibi; politik hayat deseniz zaten öyle…
Her şey şaka gibi, ama bir o kadar gerçek!

Tüm bunların sonucunda gerçek kalmak, doğruyu hissetmek kolay değil. İnsan, nasıl bir sürecin içerisine sürüklendiğini anlamakta güçlük çekiyor. Bu güçlükten kurtulmanın tek çaresi, iyi işleri doğru yapmaya çalışmaktan geçiyor. Herkes evinin önünü süpürmeden, sokakların temizlenmesi mümkün görünmüyor.

 

Geçtiğimiz hafta atalarımızın Anafartalar’da kazandığı zaferin yıl dönümüydü; 30 Ağustos’a ise kısa bir süre kaldı. Biz, bugünkü hayatlarımızı, canlarını bu topraklar uğruna feda etmiş atalarımıza borçluyuz. Kurtuluş Savaşı süreci, vatan uğruna mücadeleyi bize gösterirken Cumhuriyet’imizin kuruluş süreci kurucu felsefenin ne olduğunu göstermiştir. Bugün, gelinen noktada, bir kez daha her iki konunun da, yani hem mücadelenin hem de mücadele sonrası uygulanacak felsefenin önemini daha iyi anlıyoruz.

 

Geçtiğimiz haftalarda yaşanan darbe teşebbüsü sonrası, kaybettiğimiz canları anmak ve laik demokrasimize sahip çıkmak için hep birlikte meydanlardaydık. Meydanlarda “onlar, bunlar” ayrımıyla bulunmadık, “biz” olarak hep birlikte bulunduk. Türkiye Cumhuriyeti’nin her yurttaşını, kucaklamak ve bütün olmak zorunda olduğumuzu görmek durumundayız. Türkiye buralara yanlış siyaset tercihleri ve uygulamalarıyla gelmiş ya da getirilmiştir. İsteyerek ya da istemeyerek yapılmış olsun, olan budur. En azından son otuz yıldır yaşananlar ortadır, herşey gözümüzün önünde gelişirmiştir. Demirel, Ecevit, Çiller, Yılmaz, Gül, Davutoğlu ve Erdoğan’ında bu konuda ihmalleri olduğunu izledik, gördük, bu konuda uyarılarda bulunduk. 15 Temmuz’a kadar yaşanan gelişmelere “dur” demek mümkün gözükmezken bir anda tüm yöneticilerimiz her şeyi görüverdiler. Bu yanıyla iktidarıyla, muhalefetiyle tüm yetkilileri kutluyorum. Ancak, bugün yapılanlar doğru ve kesinlikle hukuk kuralları çerçevesinde yapılmalıdır. Kararlar, halk iradesi çerçevesinde adil bir biçimde alındığında devlet güçlü olabilir; devlet güçlü olduğunda da halk...

Rekabete dayalı dünya düzeninde, dış güçlerin beklentileri, ülkemizin karışıklık içinde yaşamak zorunda kalması olabilir. Ayrım yaratmak ya da yaratılması karşısında sessiz kalmak bize yakışmaz. Bugüne kadar buna asla müsaade etmeyen devletin yetkinlerinin bundan sonra da bu gelişmeler karşısında oluşabilecek adaletsizliklere sessiz kalacağını düşünmüyorum. Sorumluluk sahibi bireylerin bu temelde önderlik etmeye devam etmesi zorunluluktur.

 

Bu çerçevede, Lüleburgaz, Trakya'nın incisi ise, eğitim seviyesinin yoğun olduğu bir yer ise, bunu aynı özelliklerle geleceğe taşımak bizlerin yani hepimizin ortak görevi olmalıdır. Lüleburgaz, "bağımsızlık benim karakterimdir" diyecek cesareti olanların memleketidir. Güzel ülkemizin gelişmesini darbelerle engellemeye çalışan zihniyetin memleketi olamaz Lüleburgaz. Buna asla müsaade edemeyiz. Kapının önüne süpürmeden sokağın temizlenmesi mümkün değildir. Bu temizlik, çocuklarımıza olan borcumuzdur.

 

Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyet ve memleket sevdalısı herkesi ülkemizin bütünlüğü adına çaba göstermeye davet ediyorum.

 

Saygılarımla... 

                                                                    Hakan Dedeoğlu - Lüleburgaz

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Kasım 2024, 13:47 tarihinde yazdırılmıştır.