“ERGENE TRAKYA’DIR"

Trakya Halk Komitesi’nin yaklaşık altı aydır Trakya’da sürdürdüğü “Ergene Trakya’dır Emperyalizmin Çöplüğü Olmayacaktır” kampanyası çerçevesinde 29 Nisan Pazar günü saat 14:00’te Babaeski Belediye Sarayı Tansa’da aynı konulu bir panel gerçekleştirildi
“ERGENE TRAKYA’DIR

Trakya Halk Komitesi’nin yaklaşık altı aydır Trakya’da sürdürdüğü “Ergene

Trakya’dır Emperyalizmin Çöplüğü Olmayacaktır” kampanyası çerçevesinde 29 Nisan Pazar günü saat 14:00’te Babaeski Belediye Sarayı Tansa’da aynı konulu bir panel gerçekleştirildi.

Panele Edirne’den Trakya Doğal Kaynakları ve Enerji Derneği Başkanı Mak. Yük. Müh. Hüseyin ERKİN, Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Yön. Kurulu ve Çevre ve Kentsel Dönüşüm Komisyonu üyesi Avukat Aycan ÇİÇEK, Halkın Hukuk Bürosu’ndan Avukat Barkın TİMTİK, Trakya Halk Komitesi’nden Zir. Müh. Murat ULUSOY ve Sinanlı Beldesi’nden İsmet PATRON konuşmacı olarak katıldılar.

Ancak panel öncesi Babaeski emniyetinde görevli polis memurlarının salonda kamera çekimi yapmak istemesi gerginlik yaratıp panelin uzamasına neden olunca konuşmacılardan Mak. Yük. Müh. Hüseyin ERKİN zamanının dar olduğunu belirterek salondan ayrıldı. Ayrılırken şimdiye kadar yüzlerce panele katıldığını ve polis tarafından kamera çekimi yapılmak istenmesine ilk kez tanık olduğunu belirtti. Daha sonra komite üyeleri ve avukat arkadaşın polisle yaptığı görüşmelerde burada suç unsuru oluşturabilecek herhangi bir durumun olmadığı, zaten panel içeriğinin ve duyurularının halka ve basına açık olarak anlatıldığı, hatta istenirse panelde yapılacak olan sunumların da yine basın ve halkla paylaşılacağı söylendi. Kamera çekiminin insanları huzursuz etmekten başka bir işe yaramayacağı belirtildi. Örneğin daha panel başlamadan yapılan böyle bir girişimin konuşmacılardan birini rahatsız ederek oradan ayrılmasına neden olduğu vurgulandı. Ardından polisin kamera çekimi yapmayacağını söylemesi üzerine konuşmacı Hüseyin ERKİN telefonla aranarak geri dönmesi istendi. Fakat kendisinin yola çıktığını ve dönemeyeceğini bildirmesi üzerine salona geçilerek oturum başlatıldı.

Salon girişinde Ergene’nin kaynaklarının bulunduğu Istrancalardan, eski fotoğraflardan, kirlilik fotoğraflarından ve Trakya Halk Komitesinin eylemlerinden fotoğrafların yer aldığı mini bir sergi açıldı. Ayrıca hem Trakya Halk Komitesi’nin, hem de TÜM-Köy-Sen’in mazottaki ÖTV’nin kaldırılması için başlattığı imza kampanyası föylerinin olduğu bir masa yer aldı. Panel Ergene’nin son durumunun ve Trakya Halk Komitesi’nin kampanya sürecinde yaptığı çalışmalardan fotoğrafların yer aldığı 10 dakikalık bir slaytla başladı. İlk sözü alan Av. Barkın TİMTİK salon girişinde yaşanan hukuksuzluktan bahsetti. Konuşmacılardan Hüseyin ERKİN’in katılamayacak olması nedeniyle salondakilerden özür diledi. Bu uygulamanın Ergene ile ilgili yapılan mücadeleden rahatsız olanların işi olabileceğini ama bizleri yıldıramayacağını söyledi. Ardından ilk sunumu yapmak üzere sözü Ziraat Mühendisi Murat ULUSOY’a bıraktı.

Murat ULUSOY Ergene Havzası’nın büyüklüğü, nehrin su potansiyeli ve su kalitesiyle ilgili kısa bilgiler sundu. Bölgenin Türkiye ayçiçeğinin % 65’ini, çeltiğin % 54’ünü ve buğday üretiminin ise % 12’sini gerçekleştirdiğinden bahsetti. Kirlilik nedeniyle bugün havzada 60000 dekar alanda çeltik üretiminin yapılamadığından, böyle giderse İpsala Havzası’nın da çeltik üretemez hale geleceği ve Türkiye çeltik üretiminin % 25 azalacağından bahsetti. Bölgede kirliliğe neden olan fabrikaların burayı tercih etme nedeninin denetimsizlik olduğu vurgulandı. Bu sayede arıtma ünitelerinin yapımı ve çalıştırılması nedeniyle oluşan maliyetlerden kurtuldukları ve yer altı sularını da pervasız bir biçimde talan ettiklerini anlattı. Bu nedenle bazı bölgelerde bundan 20 yıl önce 15-25 m derinlikten çıkarılabilen suya bugün en az 100- 120 m derinlikte ulaşıldığını, yani Trakya’nın önümüzdeki 25-30 yıllık yer altı su rezervinin şimdiden kullanıldığını söyledi. Sorunun kaynağı olan emperyalist tekellerin kendi çıkarları etrafında örgütlü hareket ettikleri, halkın örgütsüzlüğü nedeniyle de sömürü ve talanda sınır tanımadıklarını anlattı. Saldırının sadece Ergene ile sınırlı olmadığından; ülke genelinde yapımı planlanan 4000 HES, Aşağısevindikli ve Erikleryurdu köyleri de dahil yapılacak olan termik santraller, nükleer santraller, kentsel dönüşüm gibi bir yığın talan projesinin bir parçası olduğundan bahsetti. Elektrik açığı bahanesiyle yapılacak HES’lerin üretime ancak % 20 katkı yapabileceğini fakat iletim hatlarının yenilenmesiyle elektrikte % 35’lik bir tasarrufun mümkün olduğunu söyledi. Bu açıdan amacın elektrik üretmek değil HES ihaleleriyle birlikte derelerin kullanım hakkının yabancı şirketlere peşkeş çekmek olduğunu belirtti. Bunun da dünya genelinde suyun ticarileştirmesi amacından başka bir anlama gelmediğini söyledi.

İstanbul başta olmak üzere kentsel dönüşümün amacının da yoksul halkın yaşadığı mahalleleri ele geçirerek rant alanları yaratmak ve para babalarına, uluslar arası finans kuruluşlarına pazarlamak olduğunu vurguladı. İşte bu noktada da oralarda istenmeyen sanayilerin, insanların Trakya Bölgesi’ne kaydırılmak istendiğini söyledi. Bugün var olan kirlilik sorununun bu sayede katmerleşeceğini belirtti.

Diğer bir nokta da 2010 yılında çıkarılan bir yönetmelikle “Kirleten Öder” ilkesi çerçevesinde su faturalarına yansıtılan “Katı Atık Toplama ve Taşıma Bedeli” uygulamasıydı. Hane başına 10 TL, fabrika başına 100 TL, diğer işletmelerden de 15 ile 500 TL arasında bir bedel bugün tahsil ediliyor. Bu da Ergene’yi aslında fabrikalar değil de burada yaşayan insanlar kirletti demektir. Bunun doğru olmadığı, asıl kirletenlerin emperyalist tekeller olduğu anlatıldı.

Murat ULUSOY Trakya Halk Komitesi olarak neyi amaçladıklarından da bahsetti. Öncelikle bölge halkını, köylüleri bu mücadeleye katmayı amaçladıklarını anlattı. Sorunun ve kaynağının belli olduğunu, bu noktada artık somut taleplerle yola çıkmanın zamanının geldiğini söyledi. Bunun için başlatacakları imza kampanyasında arıtma tesislerinin çalıştırılması, arıtması olmayanların bu eksikliklerini giderene kadar kapatılmasını, bunların denetiminin bölge halkı, demokratik kitle örgütleri ve bilim adamlarının içinde olacağı bir komisyonca yapılması gerektiği gibi talepleri olduğunu vurguladı. Sonuç olarak çözümün örgütlenmek, mücadele etmek ve kazanmaktan geçtiğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.

İkinci olarak söz alan Av. Aycan ÇİÇEK Çevre Koruma Kanunu’nun ilgili maddelerinden örnekler verdi. Mevzuatta aslında kirliliğin önüne geçilebilmesi için birçok düzenleme olduğunu fakat denetim olmaması ve cezaların çok düşük olması nedeniyle kirliliğin önüne geçilemediğini vurguladı. Çevreyi kirlettiği belirlenen bir işletmenin kapatma da dahil birçok yaptırıma maruz bırakılabileceğini söyledi. Bunun için suç duyurusu zorunluluğu olmadan da savcılıkların harekete geçebileceğini ama bunun olmadığını söyledi. Hatta sadece çevreyi kirletmekten değil insan hayatını ciddi şekilde tehdit eden bu durum için “Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs”ten bile dava açılabileceğini söyledi. Son olarak yasalara bağlı olarak mücadele etmenin çok doğru olmayacağını, mücadelenin insanın temel haklarından hatta en temel hakkı olan direnme hakkından yola çıkılarak ele alınmasının daha doğru olacağını söyleyerek konuşmasını bitirdi.

Üçüncü olarak söz alan Av. Barkın TİMTİK ise Trakya’nın Türkiye’nin en kaliteli tarım toprakları olduğunu söyleyerek söze başladı. Buradaki sorunun sadece bir çevre sorunu olmadığını, emperyalist politikaların bir ürünü olduğunu söyledi. Emperyalizmin 3. bunalım dönemini yaşadığına dikkat çeken TİMTİK, Türkiye’nin de içinde yer aldığı yeni sömürge bütün ülkelerin aynı sorunları yaşadığını vurguladı. Sınıflı bir toplumda yaşamamız dolayısıyla hukukun da hâkim sınıfların çıkarına göre belirlendiğini, bunun için çözüm üretmekte yeterli olamayacağını söyledi. İnsanlığın verdiği uzun mücadeleler sonrası kazandığı haklardan biri olan “Direnme Hakkı”nın yerini bugün mülkiyet hakkının aldığını, fakat sorunlarımızı çözebilmek için bu haklarımıza sahip çıkmamız gerektiğini ve meşru olanın bu talana ve sömürüye direnmek olduğunu anlattı. Çevre kanununda her şeyin açık olduğunu ama mücadele etmeden bunlarla sonuca gidilemeyeceğini söyledi. Örgütlenmenin ve sesini yükseltmenin önemine değinerek sözlerini tamamladı.

Son olarak sözü 80 yaşında olan ve bu sürenin 60 yılını mücadeleyle geçiren İsmet PATRON aldı. İnsanların sorunlarına duyarlı olmasının ne kadar önemli olduğundan bahsederek söze girdi. Daha önce köylülüğün ilk mücadele araçlarından olarak kurulan Köy-Koop’ların (Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin merkezi birliği) ve Tüm-Köy-Sen’in (Tüm Üretici Köylü Sendikası) kurucularından olduğunu söyledi. Bunları kurma amaçlarının insanların açlığını, yoksulluğunu ortadan kaldırmak, çocukların şeker de yiyebilmesi olduğunu söyledi. Bu mücadelenin er ya da geç başarıya ulaşacağına gönülden inandığını söyledi. Neden bugün Ergene’nin bu durumda olduğunu söylerken halkın korkutulmuşluğundan ve sindirilmişliğinden bahsetti. İnsanların yaşananlara tepki göstermekten korktuğunu söyledi. Eskiden nehirde yüzüp balık tuttuklarını şimdi ise hiçbir canlının yaşamadığını söyledi. Artık sıranın buradaki insanlara geldiğini, mücadele edilmezse bizlerin de yok olacağını söyledi. Buna karşı ne yapılması gerekir derken de aslında çok büyük bir güce sahip olduğumuzu, bununda üretimden gelen gücümüz olduğundan bahsetti. Eğer bir araya gelip örgütlenebilirsek yenilmez bir güç olduğumuzu hatırlattı. Son olarak İsmet Amca da örgütlenmenin ve mücadele etmenin önemini anlatarak konuşmasını tamamladı.

Verilen 15 dakika aranın ardından soru-cevap bölümüyle panele devam edildi. İlk söz isteyen Pancarköy’de öğretmenlik yapan Pınar ALBAN oldu. Karadeniz’deki derelerin yağmalanmasına karşı organize edilen “Büyük Anadolu Yürüyüşü”nde karşılaştığı bir olayı anlattı ve Enez’den yapılacak olan yürüyüşün son gün iptal edilmesinin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi. İnsanların duyarsız olduğundan bahsederek, kirlilik nedeniyle şirketlere açılıp kazanılan bir dava olup olmadığını sordu. Av Aycan Çiçek verdiği yanıtta böyle kazanılan bir davanın olmadığını söyledi. Ardından Murat ULUSOY kendi çalışmalarında herhangi bir iptalin yaşanmasına imkan tanımayacaklarını, bu konuda kararlı olduklarını, ayrıca insanların duyarlılığını harekete geçirmenin de yine mücadeleden geçtiğini söyledi.

Ardından İl Genel Meclisi Üyesi ve ADD Babaeski Şb. Bşk. Hüseyin TAŞKIN söz aldı. Daha önceki çalışmalarda emeği geçtiğini söylediği Prof. Dr. Cemil CANGİR, Prof. Dr. Osman İNCİ ve Prof. Dr. Emre AYSU gibi isimlerin yanı sıra Tema, TZMO, Ziraat Odaları gibi kurumların adının anılmamasını eleştirdi. Trakya’daki durumun BOP( Büyük Ortadoğu Projesi)’tan bağımsız olmadığını söyledi. Çalışmalara insanları katmanın önemine vurgu yaptı. 1997 yılında Pehlivanköy ve 1998 yılında Büyük Mandıra’da organize edilen mitinglerin örgütleyicilerinden olduğunu, bunların önemli olduğunu söyledi. Babaeski ve Kırklareli arasında büyük miktarlarda arazinin el değiştirdiğini, buralara büyük çiftliklerin kurulduğunu söyledi. İnsanları bilgilendirmenin önemli olduğunu, toprağına sahip çıkmalarının öneminin anlatılması gerektiğini vurguladı.

Sonrasında söz alan İsmet Amca o mitinglerin bir planın parçası olduğunu ve kandırıldıklarını söyledi. Kendisine o dönem köyleri dolaşıp insanları çağırması için 20 gün boyunca 4*4 bir araç tahsis edildiğini fakat mitinglerde halktan kimseye ve kendilerine söz hakkı tanınmadığını söyledi. Bu esnada Pehlivanköy’den panele katılan M. Emin KESKİN de İsmet Amca’yla aynı düşündüğünü, bu mitinglerde insanların kandırıldığını söyledi. İnsanların çağrılırken kumanya dağıtılmasının, bedava araç verilmesinin katılımı artırdığını ancak örgütlü bir çalışma olmadığını söyledi. Nitekim o günden bu yana hiçbir şeyin değişmediğini söyledi. Ayrıca Kayalı ve Şeytandere barajlarının zamansız açılması sonucu çiftçilerin zarar gördüğünü, yakın gelecekte Kırklareli OSB (Organize Sanayi Bölgesi)’nin yapılmasıyla köylere su verilmeyeceğini söyledi.

            Sonrasında tekrar söz alan Hüseyin TAŞKIN ise Pehlivanköy ve B.Mandıra mitinglerinin örgütsüz yapıldığı, insanların örgütsüz olduğu eleştirilerine katılmadığını söyledi. Orada TZMO(Türkiye Zir. Müh. Odası), Ziraat Odaları, TEMA gibi örgütlerin olduğunu söyledi. Fakat mitingin yapıldığı yerlerden katılımın olmadığını bununda eleştirilmesi gerektiğini söyledi.

            Babaeski’den katılan emekli öğretmen Sami MERİÇ de bölge için hazırlanan 1/25000 ve 1/100000’lik planların çok önemli olduğunu, Emre AYSU’nun bu konuda önemli çalışmaları olduğunu, bunlarında dikkatle irdelenmesi gerektiğini söyledi. Ergene’yi bu hale getirenin Çorlu-Çerkezköy hattındaki sanayiler olduğunu söyledi. Babaeski’ yaşanılmaz bir yer yapacak olanınsa Kırklareli OSB olacağını söyledi. Emre AYSU’nun “Trakya halkı Kırklareli OSB’ne karşı çıkmalıdır” sözünü yineledi.

            Trakya Halk Komitesi’nden Murat ULUSOY bu noktada bir eksiklikleri olduğunu, bunun da bugün için 1/25000 ve 1/100000 ölçekli planları anlatacak olan Hüseyin ERKİN’in panele katılamamış olmasından kaynaklandığını söyledi. Bu tür baskıların hep olabileceğini bundan sonrası için de bunlara hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi.

            Ardından Babaeski Belediye Meclis Üyesi ve Şeker-İş Sendikasında yöneticilik yapmış olan İsmet ADAY söz aldı. Böyle bir çalışmadan dolayı Trakya Halk Komitesi’ni tebrik etti. Ergene’yi bu hale getirenin sermayenin gücü olduğunu söyledi. Çiftçilerin burada biraz duyarsız kaldıklarını, özelleştirmeler konusunda da benzer şeylerin yaşandığını anlattı. Mücadelelerin bölünmesi nedeniyle iyi bir direniş örgütlenemediğini söyledi. Bir zamanlar Trakya’nın balık ihtiyacının bu nehirden karşılandığını şimdi burayı bu hale getirenlerin kolundan tutup nehir kenarına götürülmesi gerektiğini söyledi. Planların her zaman yapılabileceğini ama çözüm olamayabileceğini, çünkü bu sorunun aslında çözülmek istenmediğini, sermayenin yaptığı açıklamalarla halkı kandırdığını vurguladı.

            Sonrasında Av. Aycan ÇİÇEK söz alarak planlarla ilgili ne yapılması gerektiğinden nasıl itiraz edilebileceğinden bahsetti. Ayrıca kirliliğin tespiti için “Tespit Davaları” açılabileceğini böylece kirliliğin belgeleneceğini söyledi. Çorlu’nun 1. sınıf tarım arazisiyken bugün 3. sınıf tarım arazisi olduğunu söyledi. Böylece sanayileşmeye açık hale getirildiğini, kısa vadeli getirisinin yüksek olması dolayısıyla da arazi satışlarının önemli miktarlarda gerçekleştiğini anlattı.

            İsmet Amca Hindistan’da insanların protestoları nedeniyle fabrikasını Lüleburgaz’a taşıyan “Agrosan” isimli bir şirketten bahsetti. Orada yaşanan bir sızıntı nedeniyle insanların, fillerin ciddi bir zarar gördüğünü şimdi ise aynı tehlikenin sessiz sedasız yanı başımıza taşındığını söyledi. Orada çalışan mühendisin bunu kabul edemediği için istifa ettiğini anlattı. Emperyalistlerin dünyada barış istemediklerini, bu nedenle nükleer silahlara milyarlarca dolar yatırım yaptıklarını ve kendi politikalarını gerçekleştirmek için kullandıklarını söyledi. Sorunun kökten çözümü için bu anlayışın ortadan kaldırılması gerektiğini, bunun gerçekleşeceğine de yürekten inandığını söyledi. Geleceğe bir miras bırakabilmek için mücadelenin şart olduğunu vurguladı. İşimizin kolay olmadığını, kolayı herkesin yapacağını, önemli olanın zoru başarmak olduğunu söyledi. Herkesin kendisine niçin yaşıyoruz sorusunu sorması gerektiğini söyledi.bu açıdan Trakya Halk Komitesi’nin çalışmalarını takdir ettiğini, tüm imkansızlıklarına rağmen kararlı çabalarının sonuç aldıracağına inandığını belirtti.

            Trakya Halk Komitesi’nden söz alan Muhsin ENGÜR de insanlarda umutsuzluk yaratıldığını, hatta bundan önceki Ergene Mitinglerinin sonuç alamamış olmasınında bunda payı olduğunu söyledi. Ama önceki mitinglerde emek veren özverili insanları da takdir ettiklerini söyledi. Yolarının uzun olduğunu ama mücadeleyi sonuçlandıracak güç ve karalılıkta olduklarını söyledi. Yine Trakya Halk Komitesi’nden Timur KOÇBAY da 1997 Pehlivanköy mitingine TEMA başkanı Hayrettin KARACA’nın helikopterle geldiğini, bununda insanlarda iyi bir izlenim yaratmadığını söyledi. İsmet Amca’nın da bunu kastettiğini sandığını söyledi.

            Babaeski’den söz alan Hasan Veli OK OSB’ne karşı olunmaması gerektiğini, çünkü kendisinin de bir fabrika işçisi olduğunu anlattı. Sorunun kirlilik ve arıtma tesislerinin denetim sorunu olduğunu, bunun vurgulanması gerektiğini söyledi. Pehlivanköy’deki mitingin samimiyetine inandığını, çünkü kendilerinin de o dönem Babaeski Halkevi olarak katılım sağladıklarını anlattı. halkın örgütsüz olduğu eleştirilerine katılmadığını, halkın örgütlü olduğunu ama düzen tarafından örgütlenmiş olduklarını söyledi. Halkın cahil de olmadığını, sorunun yapılan mücadelelerin halka rağmen halk için yapılmaya çalışılmasından kaynaklandığını söyledi. Böyle mücadele olmaz dedi.

            Emekli öğretmen Sami MERİÇ ise Kırklareli OSB’ne karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. “Trakya sanayi değil tarım alanı olmalıdır” dedi.

            Trakya Halk Komitesi’nden Murat ULUSOY da yürüttükleri mücadelenin halka rağmen bir mücadele olmadığını söyledi. Amacın halkı Ergene sorunu etrafında örgütlemek olduğunu söyledi. Zaten halkın sahiplenmediği bir sorunun çözümünün mümkün olamayacağını, onlara sahiplendirmenin de yine bizden geçtiğini vurguladı.

            İsmet ADAY ise Çorlu’daki arıtmaların göstermelik olduğunu, sadece halkın gözünü boyamak için yapıldığını söyledi. Ergene’nin sanayilerin kanalizasyonu olarak kullanıldığını söyledi.

            Av. Aycan ÇİÇEK bölgedeki fabrikaların üretimi yurt dışı için yaptığını, ülke ihtiyacına dönük olmadığını, sadece çöplerinin ülke içinde bırakıldığını söyledi. Bunun kabul edilemez olduğunu, ayrıca burada çalışan insanların yaşam koşullarının da çok iyi olmadığını söyledi.

            Trakya Halk Komitesi’nden söz alan Bülent ULUADA ise bölgedeki tekstil fabrikalarında çalışanların ömürlerinin kısaldığını son derece sağlıksız koşullarda çalıştırıldıklarını söyledi. Bugün buna cepheden karşı durulmasının önemini vurguladı. Emperyalizmin her şeyi azgınca tükettiğini vurgularken de Ziraat Müh. Murat ULUSOY’a bir tekstil fabrikasının günlük ne kadar su tükettiğini sordu.

            Murat ULUSOY adını vermediği bir tekstil fabrikasının aldığı su kullanım izni belgesinde 1 günde yer altından yaklaşık 17 bin ton su çekerek kullandığını söyledi.

            Panel sonunda katılanlara kurulması düşünülen halk komitelerinde görev almak isteyenlerin isimlerini yazdırmaları söylendi. M. ULULSOY bu panelin sadece bir başlangıç olduğu, önümüzde zorlu bir mücadelenin bizleri beklediği, ancak bunun altından kalkabilecek ideolojik birikime ve netliğe sahip oldukları vurgulandı. Hem konuşmacılara hem katılımcılara teşekkür edilerek panel sonlandırıldı. Panele 50 kişi katıldı.

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 26 Ekim 2024, 13:22 tarihinde yazdırılmıştır.