Mücadelenin sürdürülebirliği için inanç ve direnç gerekirBugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunun bir bakıma tescili olan mücadelenin son perdesinin başladığı gün.
Büyük Taarruz ‘ın başladığı tarih 26 Ağustos. İnanç ve direncin son noktası. Bu, her şeyden önce, topraklarımıza sahip çıktığımızın resmiydi o dönem için. Bu bazılarının yapmaya çalıştığı gibi ucuz popülizmin aracı durumuna getirilemeyecek kadar ciddi bir mesele. Özel günler dışında topraklar aklımıza gelmiyorsa bunda bir sorun var demektir. Bayram mesajı vermekle ne ülke ileriye gitmekte ne de insanlar mutlu olmaktadır.
Tıpkı seçim zamanları ortaya çıkıp birkaç cümle kurmak ve oy paketlerinin peşine düşmekle insanlara mutluluk getirilemeyeceği gibi. Hizmet etmek başka bir şeydir. İnsanın içinden gelmelidir ve ancak sürdürülebilir olursa başarıya ulaşabilir. Sürdürülebilirlik kelimesinin telaffuzu bile zor iken uygulanmasının zorluğu aşikardır. Bu da yine inanç ve direnç meselesidir.
Çok partili hayata geçtiğimiz günden bu yana birçok parti kurulup birçokları da tarihteki yerlerini aldı. birçok siyasi figür için de durum aynı... Türkiye siyaseti açısından sürdürülebilirlikle ilgili bir sorunumuz olduğu çok açık. Şu da gayet açık ki Türkiye son yıllarda büyük bir değişimin parçası durumuna geldi. Bu değişim neo-liberal dünya politikaları ekseninde Türkiye’nin girdiği rotada kendini göstermekte ve girilen bu rotanın gerektirdiği politikalar yerelde de ortaya çıkmaktadır. Örneğin; Türkiye’de ve bölgemizde tarımın bitirilmeye çalışılması şeklinde ortaya çıkan politikasızlık bunun bir yansımasıdır.
Öte yandan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 2010’da açmış olduğu dava bizim için umut vaat eden bir şekilde sonuçlandı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, İstanbul Beykoz’da bulunan yaklaşık 90.000 m2’lik tarım arazisinde tarım dışı uygulamalara onay vermesinin ardından TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın açtığı dava sonucunda, Mahkeme, söz konusu arazinin tarım dışı amaçla kullanılmasının şehircilik ilkelerine ve “kamu yararı”na uygun olmadığı gerekçesiyle Bakanlık kararının durdurulmasına hükmetmiş; Bakanlık bu hükme itiraz etmişse de temyiz başvurusu reddedilmiştir. Bu Türkiye tarımı için bir kazanımdır ve bölgemiz için de emsal teşkil edecek bir karardır.
Ancak iktidar son olarak ayçiçeğine verdiği taban fiyatıyla kısa ve net olarak “Trakya’nın verimli topraklarında tarım yapmayın” mesajnı vermiştir. Geçmişte pancarda olduğu gibi... Ve maalesef tarımda böylelikle yaratılan boşluklar mantar gibi çoğalan ithalat şirketleri eliyle bazı çevrelerin işine gelmektedir. Bunun adına da ekonominin iyiye gidişi denilmektedir. Fakat son dönemde görüldü ki ekonomi iyiye gitmiyor ve bu şekilde de iyiye gitmesi mümkün değil. Bu durum yerelde de söz konusu. Bölge gerçekleriyle örtüşmeyen plansızlıklarla ve usülsüzlüklerle ileriye gitmemiz mümkün görünmüyor.
Bu noktada hangi partinin ya da kimlerin yönetimde olduğu değil; doğru işlerin doğru şekilde yapılıp yapılmadığı önem arz ediyor. Doğru işleri gündeme almayanlar da doğru işleri doğru yapamayanlar da gelecekte iyi hatırlanmayacaklar. Fakat edindiğimiz tecrübe doğru işleri doğru şekilde yapacak inançlı ve dirençli insanların, birilerinin çıkarlarına ters düşebilir endişesiyle, yönetim kademelerinde çok kolay yer alamadıklarını göstermektedir. Bu açıdan tepki koymak, siyasete doğrudan etki edecek olan seçmenin, üyelerin tepkisi oldukça önemli. Artık herkesin şapkasını önüne koyup geçmişteki hataları, günü ve en çok da geleceği düşünmesinin vaktidir. Çok geç olmadan... HAKLARINA SAHİP ÇIK!
http://www.hurfikir.com.tr adresinden 15 Ocak 2025, 16:47 tarihinde yazdırılmıştır. |