Yoksulluk ve Yoksunluk Sendromu

Yazar - ÖZGÜR TERZİOĞLU

Yoksulluk ve Yoksunluk Sendromu  

Yoksulluk ve Yoksunluk Sendromu

Yine bir aralık ayında asgari ücretli vatandaşın umudu; mevcut hükümetin kuracağı komisyondan ne açıklanacağı üzerine yeşermeye başladı. Emekçilerin haricinde verilecek zammı bekleyen piyasa aktörleri ellerini ovuştururken hiç edilen emeğin hiyerarşisinde açlık, yoksulluk, fakirlik, orta sınıf gibi sınırların belirlenerek insanlığın aşağı tabakasının belirleyen kimselerin kalıcı eşitsizlikleri savunmaları; mevcutlarını korumak ya da daha fazlasıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Yoksulluk insanca yaşama hakkının ihlalidir. Varlığını kalıcı eşitsizliklerin korunması ile sürdürmektedir. Günümüz siyaseti zenginliğin statükosuna yönelik halkın kazanımlarını belirli kişi ve gruplara pay edilmesine hizmet edildiğini hep birlikte izliyoruz. Bu durum genelde olduğu gibi yerelde de aynıdır.

Esas mesele fakirlik değil, esas olan yoksunluk sendromu çeken malına, mülküne daha fazla katamayacak korkusu yaşayan, hakça paylaşmayı kabul etmeyen makam, itibar gibi ego santirik takıntılar sonucu sınıf oluşturmaya ve halkın kazanımlarına göz diken zihniyetin arsız halleridir. Eğer ki bunca yoksul insanın emeğine karşılık bir grup doymak bilmeyen, hakkı olmadığı halde her pastadan pay koparmaya çalışan kimselerin varlık sebebi tartışılmalıdır. Bizler ve seçtiğimiz kimseler sürekli olarak “yoksul” üzerinden siyaset geliştirip “ihtiyaç temelli” yaklaşıma devam ettikçe “hak temelli” paylaşım gerçekleşmeyecektir. Böylelikle halkımızda yoksulluk, her geçen gün artarak devam edecektir. Bir ilaca, maddeye olan fizyolojik adaptasyona yoksunluk sendromu delinmektedir. Bu hal fizyolojik olduğu kadar ruhsal da bir sağlık sorununu bizlere anlatmaktadır. Zengin neden zengin? Parayı yönetmeyi bildiği için mi? Hayır! Çok çalıştığı için mi? Hayır! Çünkü fakirler daha uzun saatler ve zenginler için çalışıyor. Zenginleşmeye başlayanın psikolojisinde güven azalmaya başlar. Paylaşmak yoktur. Vermemek üzerine düşünce geliştirilir. Daha fazlasını kazanmak için verilir. Zenginleşmek ilkel bir dürtünün sonucudur, fakat medeniyet ile ilişkilendirilir. Endişe ve kaygı ile sürekli biriktirme huyuna “Varlık” edinme alışkanlığı eklemiştir. Tüketim toplumları bu ruhsal halin ortaya çıkarttığı modern bir kölelik sistemi olarak serbest piyasa çemberine döngüyü çeviren sistem elamanları gibidirler… Fakir de huzurlu bir yaşamı arzuladığı için risk almadan yaşamına devam etmeye özen göstermektedir. Azıcık aşım, ağrısız başım söylemi tamamı ile fakirin yaşam felsefesini bizlere özetler. Fakirleşmek ruhsal anlamda özgürleşmektir, fakat günümüz ekonomi modelinde fakir; yoksullaştırılıp borçlandırılarak açlık sınırına itilerek çalışmaya zorlanmaktadır. Eğer ki maddi anlamda zenginleşemiyorsan hakkın olanı tüketmende yaşamanda engellenmektedir. Mevcut ekonomi sistemi insanların huzurunu bozarak, ruhsal anlamda yoksul kalanları kaygan zemine itmektedir. Ayakta kalanların zengin, düşenlerin fakir olduğu bir anlayışı ortadan kaldırmalıyız.  Ekonominin çarklarına sıkışmaya başlayanlar olumsuz duygulara büründüğünde birbirlerine düşman olmaya başlarlar. İhtiyaçlarını bahane ederek üç kuruş için etrafına yapmadıklarını bırakmazlar. Aç tilki fırın yıkar misali toplumu olumsuz duygu durumuna sokmak insanlık suçudur. Hiç şüphe yok ki kaygan zeminleri siyaset mekanizması hazırlamaktadır.

Halkın kendi kendini yönetebilme meselesinden yazımıza devam edersek eğer yoksullaşan bir toplumun kendisini yönetemediğini anlayabilirsiniz. Orada demokrasi Yoktur. Oy çoğunluğu sağlayan sömürenler vardır. Takibinde manevi duygulardan yakalanan insanlar; yoksullar için yardım kampanyaları düzenleyen, halka dokunduğunu gösteren, yer sofralarında oturarak vatandaşın ekmeğini yerken görüntülenen kimseleri kurtarıcı olarak görmelerini de “hafıza kaybı” olarak değerlendirebiliriz. Bu durumda bir yoksunluktur. Yoksulluğun ana kaynağının “yoksunluk” olduğunu görebilirsek eğer medeni bir toplum olabiliriz. Çağdaş bir toplum olabilmemiz için anlamamız gereken bir konu var ki bizlere koli dağıtan, cebimize para sıkıştıran, faturalarımızı kayıranların kalkıp sanattan bilimden kültürden bahsederek en kallavi bütçeleri bu söylemler adı altında çarçur etmesi kadar tezat bir durum olamaz. İnsan bilinci belirli bir seviyede değilse eğer sanat ve bilim o topraklarda kendisini bulamaz.  

 

                                                        Özgür Terzioğlu

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 22 Kasım 2024, 06:09 tarihinde yazdırılmıştır.