Mutlu insan denince aklınıza ne geliyor?
Herşeye sahip olan bir insan mı?
Çok parası olan mı?
Çok güzel olan mı?
Peki bunların hepsine sahip olduğu halde mutsuz olan insanlar neden mutsuz?
Nedir bu mutluluk?
Yaşanmamış bir hayattan daha üzücü ne olabilir ki?
Yaşanması gerekirken yaşanamayan hayatlar.
Kazanılan tecrübeler.
Düşüşler ve tekrar ayağa kalkışlar.
Yol uzun ve bizler bu uzun yolda daha çok düşüp tekrardan ayağa kalkmayı başaracağız.
Yaşam bize neler getirir belli değil ama bizden neler götürür buna biz karar veririz.
Son günler de baş ağrıları tahammül edilmez bir hal almıştı. Yaşadığım stresli yaşamın derin izleri olsa gerek dedi.
Her zaman yapmış olduğu gibi yine kendi hayatını bir köşey bırakıp aldığı bu davaya yoğunlaşması gerekiyordu.
Çünkü her zaman olduğu gibi bir hayata dokunması gerkiyordu.Belki daha sonra kendisi için bir şeyler yapacaktı ama o zaman şu zaman değildi. Biraz daha erteleyebilirim diye düşündü.
Yağmurlu bir güne gözünü açmıştı bu sabah. Bordo perdenin aralığından sızan yağmurla karışık sabah ışığı ile gözlerini usulca açtı.
Mutfaktan kahvesi alıp salondaki pencereye doğru ilerledi. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki kahvesinden bir yudum aldı ve istanbul'u izlemeye başladı.Sehpanın üzerinde duran saate bakıp şakaklarını ovarak gevşemeye başladı.
Bulutların ağır hareketlerle kıpırdanıp güneşin yolladığı umut ışığına yer açtığını görünce hafif tebessüm etti. Birden bir sessizlik çöktü. Sessizlik ne kadarda hüzünlüydü içinde derin çığlıklar bırakan o sessizlik.
Bugün önemli bir gündü kazanması gereken en önemli davası için müvekkili ile buluşacaktı ve tam bir saati kalmıştı. Bu yağmurda nasıl zamanında randevu yerine yetişebilirim derken sesinde ki kaygı ve endişe onu bir an önce hazırlanması için uyarıyordu. Kahvesinden son bir yudum aldı ve bir an önce hazırlanmazsam randevuma geç kalacağım diyerek hayıflandı.
Çok heyecanlı ve bir o kadar da tedirgindi. Hissettiği duygulara anlam veremiyordu neden bu dava beni bu kadar etkiledi,peki ya korkularım neden?
Hayatını değiştirecek karşılaşmanın yaşanacağından habersiz üzerine giyinerek hızlıca evinden çıkıp aracına doğru ilerlememeye başladı. İstanbul sokakları hiç bu kadar ihtişamlı gelmemişti gözüne.
Buluşacakları yere varınca derin bir nefes aldı. Kış sabahında denizden gelen rüzgarla soğumuş hava pastanenin sıcaklığı ile ısınıp camlarını buğulandırmıştı.Eliyle buğulu camı silip dışarı doğru baktı.
Genç garson, çayla birlikte mis gibi susam kokan simitle birlikte yaklaştı ve önüne bıraktı. Ahmet başıyla garsona teşekkur etti. Tavşankanı rengindeki çayına üç şekerden bir tanesini atarak karıştırmaya başladı. Buram buram simit kokusu acıktığını hissettirmişti. Çayından bir yudum alarak İstanbul'un o eşsiz güzelliğine bıraktı kendisini.
Saatine baktı, randevu saati gelip çatmıştı. Gözünü kapıya doğru çevirdi ve gördüğü o yüz karşısında birden bütün duyguları birbiri ile karıştı. ''Böyle bir güzellik olamaz'' derken sesindeki titremeyi bastırmaya çalışıyordu. Oldukça dikkat çekici ve güzel bir kadındı çünkü karşısında ki kadın.
Yıllar sonra ilk kez bu duygu ile tekrar tanışmanın verdiği o heyecanla sesinde oluşan titremeyi bastırmaya çalışıyordu. Hooş hoşgeldiniz diyebildi sadece. Uzun bir süre hayran bakışları ile Arzu hanımı süzdü.
Ahmet'in o rahatlığı ve özgüveni birden kaybolmuştu. Oysa ki Ahmet rahatlığını ve özgüvenini hep gücünden alırdı. Ama bu kez farklı idi. Birden tüm gücünü kaybetti Arzu'nun karşısında.
Arzu ise sessizce Ahmet'i izliyordu. Oysa ki o kadar çok ortak yönleri vardı ki; İki cesur, iki öfke dolu insan ...
Arzu 35 yaşlarında genç, güzel, iyi bir kariyer sahibi olması dışında iyi niyetli, güçlü, lafını esirgemeyen ama öfkelendiğinde aklına, diline mukayyet olamayan bir kadındı. Her zaman bu öfkesine yenilmedi mi zaten?
Bir süre devam eden o sessizliği Arzu hanımın şu sözleri bozdu. '' İstemek ile başarmak arasında, inanmak ve kararlı olmak yatıyor'' beni kırmayıp bu davayı kabul ettiğiniz için size minnettarım.
Uzaktan onlara bakan garsona gözüyle işaret ederek kahve siparişlerini verdi. Garsonun getirdiği kahveden bir yudum aldı, yutmadan önce avurtlarını şişirerek bir süre bekletti. Söyleyeceklerini kafasının içinde iyice evirip çevirdi ve boğazını temizleyip; Çıkmış olduğum bu uzun ve yorucu hayat yolunda bir çok hayata dokundum ama hiç bir hayatta sizin hayatınız da olduğu gibi kendimi bulamadım. Bu dava benim için gerçekten çok kıymetli Arzu hanım. Aslında herkesin acısı da hüznü de aynı idi. Ama sizin hayatınız bende derin izler bıraktı. Çünkü dönüp geriye baktığımda canımızın aynı yerden yandığını görüyorum. Aslında aynı acıları ve hüzünleri yaşıyoruz lakin bu çok başka diyerek; artık sözü Arzu hanıma bıraktı.
Ahmet bey; Mutluluk nedir sizce?
Ahmet bu soru ile karşılaşacağını hiç düşünmemişti. Arzu sözlerine devam etti.
Herşeye sahip olan insan mı?
Çok parası olan insan mı?
Çok güzel olan insan mı?
Peki ya bunların hepsine sahip iken mutsuz olan insanlar onlar neden mutsuz?
Arka arkaya gelen bu sorular Ahmet'i çok şaşırtmıştı.Kafasının içinde soruların cevaplarını aramaya başladı.
Evet Arzu çok haklıydı. Herşeye sahip olan bir insan nasıl olur da mutsuz olabilir di?
Böylesine her şeye sahip bir kadın nasıl olurda mutsuz olabilir?
Düşüncelerinin arasında iyice boğulmaya başlamıştı. Arzu'nun Ahmet bey ! diye seslenmesi ile kendine geldi. Yüzündeki şaşkınlığı saklayamıyordu. Bu kadın bambaşka idi. Ona aynı anda bütün duyguları bir anda yaşatan tek kadın olmuştu. Arzu'nun derin ve gizemli hayatında kaybolmaya başlamıştı bile.
Hiç unutmuyorum bundan tam yirmi yıl önce idi. Küçük bir gecekondunun, damı akan iki gözlü bir odasında vermiş olduğum hayat mücadelemi dedi.
Zorluklarla yoğrulmuş bir hayata tutunmaya çalıştığım o yılları...
Belki de unutmak istemiyorumdur. Çünkü ''nereden geldiğini unutan nereye gideceğini bulamaz ve hep yolunu kaybeder'' dedi. Bu söz Ahmet'i çok etkilemişti. İçinden tekrarladı.
''Nereden geldiğini unutan nereye gideceğini bulamaz ve hep yolunu kaybeder.''
En büyük hayalim okumaktı.Ama babamı kaybetmemin ardından bu hayalimi gerçekleştiremedim. Çünkü bana babamdan kalan tek miras bakmakla yükümlü olduğum ailem ve terzi dükkanı idi.
Hayat zor iken daha da zorlaştı benim için. Babamı kaybetmemin ardından annem de yaşayan bir ölüden farksız idi artık. Babamın kaybını hiç bir zaman kabul edemedi.
Mücadelerle yoğrulan bir hayatta ayakta kalmaya çalışmamın hikayesi idi. Belki de gözlerimdeki bu sert bakışlar hep o günlerin izidir.
Bizim yükümüz çok ama el verip yükümüzü alacak hiç kimsemiz de yoktu diyerek derin bir nefes aldı ve sustu.
Yorulmuştu...
Biraz konuşmaya ara verip dinlenmek istedi. Dışarıda akıp giden bir hayat vardı. Denizi ve martıları izlerken yüzündeki o çocuksu ifade Ahmet'i çok heyecanlandırmıştı.
Ahmet bey sizinle paylaşmak istediğim diğer bir önemli konu da şu; diyerek önündeki sudan bir yudum alıp boğazını temizledi, çok hastayım 1 yıldır Kanser ile mücadele ediyorum ve daha ne kadar savaşabilirim bilmiyorum dedi.
Ahmet'in dünyası başına yıkılmıştı. Böyle hayat dolu bir insana ölümü konduramamıştı. Kekelemeye başladı. Lütfen sözümü kesmeyin ve dinleyin; buraya hastalığımı anlatmaya değil hayatımın içinde bana nefes olan kızımı benden almalarına izin vermeyin diye size geldim.
Hastalığımı öğrenen annesi yıllar önce istemediği kızımı benden almak için hukuk savaşı başlattı. Sebebini çok iyi biliyorum benim vefatımla birlikte tüm mal varlığım kızıma kalacak ve o sebeple kızımın peşine düştü. Yıllar önce unuttuğu anneliğini hatırladı.
Kızınız mı? sizin kızınız mı var? diyebildi sadece...
Arzu hafif bir tebessümle anlatmaya başladı. Hikayemin başladığı yerde tam da orası aslında.
Dinlemeye hazırsanız devam ediyorum diyerek kaldığı yerden anlatmaya başladı. Babamı kaybettikten sonra ondan kalan küçük terzi dükkanında çalışmaya başladım. Annem ise kendini iyi hissettiği zamanlar gelir destek olurdu. Düşündüğümden hızlı bir şekilde işi öğrenmiş ve müşteri kazanmıştım. Biriktirdiğim para ile aradan geçen bir kaç yıl sonra İstanbul'un nezih bir semtinde kendime büyük bir atölye kiraladım. İşlerim çok güzel ilerliyor ve hızlıca yükseliyordum. Kim derdi yıllar sonra büyük bir moda tasarımcısı olacağımı.
Artık 25 yaşında aklı başında genç ve güçlü bir kadındım.
Ahmet bey bazen bir iyilik yaparsınız ve mükafatını yıllar sonra alırsınız. Biyolojik kızım olmasa da, benim dünyalar güzeli kızım aslında o gün benim bahtımı da talihimi de değiştirmişti.
Arzu hanım kim bu biyolojik kızınız? diye cevap verebildi Ahmet şaşkınlığını gizleyemeden.
Tam da oraya geliyordum diyerek gülümsedi.
Yine böyle yağmurlu ve soğuk bir Aralık ayı idi. Camın önünde dışarıda yağan yağmuru izliyordum, birden kapımın önünde bir ses duydum ve kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda 8-9 yaşlarında küçük bir kız çocugu yerde yatıyordu.Kuş kadar hafifti kucağıma alıp içeriye getirdim. Soğuk ve açlıktan bayılmıştı. Bir süre koltuğun üzerinde uyudu bense başında o duru güzelliği izledim.
Kendine geldiğinde ''Anne'' diyerek boynuma sarıldı gözlerinden gelen yaşlarla. O gün beni Annesi olarak seçmişti bense onu kızım...
Annesi tarafından istenmeyen ve sokağa bırakılan küçücük bir kız çocuğu idi.
Açmısın dedim evet iki gündür yemek yemiyorum deyince ; Müşterime diktiğim paltoyu üzerine alarak yolun karşısındaki çorbacıya gittik. Önce utandı ama sonra açlığın vermiş olduğu baskı ile bir dikişte çorbayı bitirdi.
Tokluk ve ısınmanın verdiği huzurla yüzüme tebessümle baktı ve şöyle söyledi.
''İyi ki varsınız''
Ahmet bey biliyor musunuz? '' iyi ki varsın'' cümlesinin benim hayatımda ki yeri hep bambaşkadır.
''İyi ki varsın; bir hayata dokunmanın tam kendisidir.''
Arzu gözyaşlarını silip saklamaya lüzum görmeden doyasıya ağlayarak, içine birikmiş tüm acı ve hüzünleri dışarı attı.
Bu dünyada yaşayacaksan eğer;
Yaşarken yaşamaktan vazgeçmeyeceksin!
Ahmet onun etrafında yükselttiği kahır ve üzüntüden duvarları güleryüzü ve neşesi ile yıkıp tuzla buz etmişti.
Uzun zamandır yüzüne ilk kez bir tebessüm konmuştu. Umudu görmüştü Arzu, Ahmetin o kararlı bakışlarında.
Tesadüfler kaderimiz miydi?
Ahmet ile Arzunun yolları o yağmurlu günde kesişmişti ve bir ömür aynı hayatın içinde birbirlerini buldular.
Mucizelere inanırmısınız? ben çok inanırım.
Hikayemizin sonu bu kez mutlu bitti. Arzu açtığı hukuk savaşını Ahmet sayesinde kazandı. Kızını kaybetmedi.
Hastalığı mı? ölümünü beklerken hayata tutunma savaşını kazandı ve hastalığını yendi. Ahmet'in sevgisi ona hayat oldu.
Sade bir nikahla dünya evine girdiler.
Mutluluğun resmini çizebilir misiniz? Arzu mutluluğun resmini Ahmet ile çizmişti.
İnsan sadece ait olduğu yerde mutlu olur.
Ait olduğunuz kalplere denk gelmeniz ümidiyle...