İSLAM DİNİNDE İLMİN ÖNEMİ(BİRİNCİ BÖLÜM)Yazar - Eyyüp Sabri ErdemAlemlerin Rabbi olan Allah İnsanı dünya denilen imtihan meydanına hiçbir şey bilmez hâlde göndermiştir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur;”Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi.”(Nahl suresi 78.)
Ama bunun yanında,Allah (Azze ve Celle)insan bilgiyi öğrenebilecek vasıf ve özellikler ile yaratmıştır. Duyu organları ile elde ettiklerini, akli melekeleri ile birlikte bilgiye dönüştürme özelliğine sahiptir. Öğrendiği bu bilgiler arasında zihinsel bağlantılar kurarak düşünce üretir ve ilim sahibi olur. Bilgi ve ilim aklın ürünüdür bu sebeple de insana ait olan bir özelliktir.
İnsanı hem dünya da hemde inandığı ahiret hayatında mutlu kılmayı nihai hedef olarak güden İslam dini onun bu özelliğine hitab eden bir yapıya sahiptir. Son hak din olarak gönderilen İslam dini, başta Allah’ı bilmek,tanımak ve ona iman etmek üzere insan ile alakalı onun etrafında hayat bulmuştur.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı kerim dünyaya imtihan için gönderilen insanın Allah'a (AzzeCelle) iman etme, bilgi sahibi olma ve bilgi üretme özelliğini, onu meleklerden üstün kılan özelliklerden biri olarak belirlemiştir. (Bakara sûresi 31-33.)
Yine kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de Allah; insanın duygu, düşünce ve hislerini ifade etme yeteneklerine vurgu yapar. (Rahman sûresi 1-3.) İnsan’a lazım olan ve hayatını idame ettirecek ve ahiretini kazandıracak bilgi ve düşünce edinmeyi hayatının tabii akışına bırakmaz; iradesiyle ilgili faaliyetler yolu ile bilinçli ve planlı işler olarak sürdürülmesini ister. İşte bu durum hayata ilim dünyasının kapısını açar.
İslam insanoğlunun ortak kıymeti olan ilmi kazanımlardan yararlanarak ona katkı sağlamayı emreder. Bu kazanımlardan yararlanmanın en pratik ve mükemmel yolu okumaktır. Bunun da işareti Kur’an-ı Kerim'in ilk ayeti “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak sûresi 1) şeklinde vücut bulmuştur. Okunacak olan şey başta vahye dayanan bilgi olmak üzere Allah'ın yarattığı varlık dünyasında yer alan her şeydir, bunlara ait olan bilgidir. Konuları dini ilim alanları olduğu kadar, konuları maddi ve tabii olan ilimler de İslamî’dir ve dine dayanır.Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif merkezli dini ilimler ile alakalı ilim dallarında yetişen sayısız büyük âlimin yanında, insanoğlunun karanlıktan ve geri kalmışlıktan kurtulup bilime yönelmelerinde liderlik ve hocalık etmiş olan sayısız tabii bilim üstadları İslam dininin ilim alanında sahip olduğu bu kapsayıcı ve bütüncül bakış açısının ürünüdür. İlmin maddeci ve “dünyevi" olanıyla alakalı öngörülen en temel şart Yaratıcının ve O’na ait bilginin devrede tutulmasıdır. Yaratılmış olan her şeyin Allah’ın var olduğunun ve bir olduğunun delili olduğu, O’nun ilminin sonsuz olduğu üretilen bilginin sınırlı oluşu unutulmayacaktır.Kainatı ve cümle yaratılmışları Alemlerin Rabbi olan Allah’ın adı ile okumanın anlamı budur.
İslam dini Allah’ın doksan dokuz sıfatından "âlim" sıfatını insanda tecelli olarak görmüş ve ilmi hakikatlerin bulunmasına, gelişmesine ve geliştirilmesine bu konuda araştırmalar yapılmasına büyük önem vermiştir. Kuran’ı Kerim'in birçok ayetlerinde iman edenlere dünyayı incelemeye, insanın aklını en iyi şekilde kullanmasını, yaşanan olayların sebeplerini düşünmeye davet eden beyanlar vardır.
Peygamber efendimiz’e(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilk inen ayet-i kerime "Oku!" emriyle başlayan İslami açıdan ilmin,ilim sahibi olmanın ve alimin değeri sonraki dönemlerde bilginlerin ortaya koyduğu bir yorum değil, bizzat kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk’ın ilan ettiği önemli bir husustur. Nitekim, Kuran-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Allah, sizden iman edenleri ve ilim sahiplerini dereceler halinde yükseltir." (Mücadele suresi 11). "De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Fatır süresi 28) "De ki Rabbim ilmimi artır." (Taha suresi 114) Peygamber efendimiz şu hadis-i şerifi ile “İlmi”zenginlik olarak vasıflandırmıştır. "Allah’ım beni ilimle zengin et; akılla ve yumuşaklıkla beze; kötülükten çekinmekle yücelt; kötü işlerde bulunmamakla güzelleştir."
Ortaçağın yaşandığı dönemde İslâm dininin kıymet olarak zirve kabul edildiği sıralarda Avrupa cehaletin, karanlığın ve geri kalmışlığın içersinde bilimsel gelişmeler, keşifler ve icatlar karşısında kilise bu gelişmelere karşılık olumsuz tavırlar almış,insana faydalı olacak müsbet ilme ve ilmi gelişmelere geniş manada engel olup yasaklarken ve ilim adamlarını en ağır cezalara çarptırırken İslam dünyasında nadirinen görülen münferit istisnalar dışında alimler,ilim adamları baş tacı edilmişlerdir.
Alimler, hem devleti yöneten devlet erkanından, hem Müslüman halktan çok büyük hürmet, muhabbet ve alaka görmüşlerdir.
İslam alimleri yazdıkları kıymetli eserler ile ilim alanlarına yeni yeni boyutlar ve gelişmeler kazandırmışlar ve insanlığın yaşadıkları zamana ve geleceğe ışık tutmuşlardır. Bunlar hem tefsir, akaid, fıkıh, kelam gibi dini ilimlerde hem de mantık, astronomi, felsefe, fizik, kimya, tıp, geometri, cebir, matematik, tarih ve coğrafya gibi diğer ilim dallarında çok kıymetli çalışmalar yapmışlar ve kıymetli eserler meydana getirmişlerdir. Bu eserlerin bir çoğundan bugün bile ilim dünyası istifade etmektedir.
İslam tarihi incelendiğinde Emeviler döneminden itibaren pozitif ve tabii ilimlere karşı yakın bir ilginin mevcut olduğunu görülmektedir. Muaviye'nin (Radyallahuanh) torunlarından Halit El Hakim’in kimya bilimine merak sardığı ve onunla ilgili eserlerin tercüme edilmesi için teşviklerde bulunduğu bilinmektedir. Fakat asıl büyük hamle Abbasiler devrinde başlatılmıştır.
Tercüme ve yorumlama döneminden sonra inceleme ve sentez devri başlamıştır. Bu devrin ünlü bilginlerinden biri Cabir İbn-i Hayyan’dır. Kimya ve madencilik konularında yaşadığı dönemde otorite olarak kabul edilen bu bilgin daha 8. yüzyılda kireçlenmenin kimyasal muamelesini ortaya çıkarmıştır. Kimya ilmini ilk olarak gerçek olaylar üzerine oturtma şerefi Cabir bin Hayyan'a aittir.
Matematikte ve riyaziyede(Matematik ile ilgili ilimler) Muhammed bin Musa El Harezmi’yi anabiliriz.
Tıp ilmi ve bu ilimle ilgili kan dolaşımından ilk kez söz eden İbn-i Sina ve bunu geliştiren İbnü’n-Nefis’tir. Fakat ne yazık ki bu ilmin başlangıcı olan bu ilim adamları unutturulmuş ve dünya, kan dolaşımını William Harvey İngiliz tıp doktorundan öğrenmiş, bunu onun keşfi olarak tanımıştır. Işığın bir ortamdan diğer bir ortama geçerken kırıldığını ortaya koyan, boşluktaki çekimi isbat eden, kızamık ve çiçek hastalıkları hakkındaki ilk tıbbi tetkikleri yapan, Zekerriya Razi’dir. İtalyan fizikçi ve matematikçi Evangelista Toriçelli’den önce hava basıncını ilk defa ortaya koyan, depremde esas sebebin merkezi sıcaklığa dayandığını ifade eden İbn-i Sina’dır.
Sosyoloji ilmini bilimselleştiren ve tarihi olaylar yığını olmaktan çıkararak tarih felsefesinin temellerini atan İbn-i Haldun’dur.
Yazımıza önümüzdeki hafta devam edeceğiz İnşaAllah
Selam ve Dua İle http://www.hurfikir.com.tr adresinden 22 Kasım 2024, 07:39 tarihinde yazdırılmıştır. |