İklim Değişikliği ve TurizmYazar - Ozan AkarsuSon yıllarda dillere pelesenk olan mevsimsel anormallik bu yıl kesin bir şekilde yerini ‘’iklim değişikliği’’ gerçeğine bıraktı. Yağışların döneminden sıcaklığa kadar iklime dair her kavram kendini insanlara yeniden tanıtıyor ve öğretiyor.
Kuzey yarım kürede oturan bizler, nesiller boyunca yaz aylarının Haziran, Temmuz ve Ağustos olduğunu öğrendik. Oysa iklim değişikliği neticesinde yaz mevsimi Mayıs ve Haziran ayına sıkışmış, Temmuz ve Ağustos ayları ise Arap çöllerindeki gibi çok kurak ve kavurucu sıcakların etkisi altına girmiştir. Ağustos ayından sonra da ikinci yaz başlamakta ve hemen hemen Ekim sonuna kadar devam etmektedir. Bu yüzden ülkemizin güney kesiminde muhtemelen Ekim sonuna kadar denize dayalı turizm faaliyetleri devam edecektir.
Akdeniz havzasındaki ülkemiz da bu durumdan ekonomik olarak nasibini fazlasıyla alıyor artık. Bir zamanlar Avrupa’nın en ucuz tatil cenneti olarak bilinen Türkiye, bir biranın 300 Lira yani 10 Euro olduğu pahalı bir ülke haline geldi. Haliyle yabancı turist beklentisi hüsranla sonuçlanırken, yerli turist beklentisi zaten yıllar önce terk edilmişti…
Akdeniz ve Ege sahilleri bu kadar pahalı olunca yerli turistler, yeni alternatifler bulmaya giriştiler ve böylece Saroz körfezine ve Karadeniz sahillerine yerli turist akını başlattılar. Sonuçta yerli turist ülkesini tanıyan turisttir.
Böyle bir iklim ortamında şunu söyleyebiliriz ki; Kuzey Ege, Trakya ve Karadeniz sahilleri geleceğin turizm cenneti olacaktır. Güney sahillerimiz de Mayıs – Haziran ile Eylül – Ekim aylarında parçalı olarak canlanma yaşayacak ama sektörel bazda bu iniş çıkış pekiyi sonuçlar doğurmayacaktır. Yine de acil eylem planlarıyla Mayıs başından Ekim Sonuna kadar bu bölgede turizm canlı tutulabilir.
Peki, Trakya ve Karadeniz böylesi yeni bir dönemi karşılamaya ne kadar hazırdır?
Lafı uzatmaya pek gerek yok. Döviz kurundan dolayı son yıllarda Alışveriş turizminden başka doğru dürüst bir turizm faaliyeti görmemiş olan Trakya buna hiç hazır değildir. Karadeniz bölgesinde de ‘’Arapların gayrimenkule hücumu’’ ile bölgedeki irrasyonel zihniyet gözler önüne serilmiştir.
Bunlarla mücadele etmenin en kısa ve en etkili yöntemi de teknolojidir. Geleceğin ekonomik gelir kaynağı olan Turizmin güzelliklerine karşı olabilecek ne kadar tekelleşmiş iş grubu varsa iş hayatından çıkarılması gerekiyor. Global şirketlerle iş yapmam kendi öz değerimi yaratırım diyen devlet aklı ve yerel yönetimin karar vericileri varsa da buyursunlar toplumun neredeyse %30’unu elleriyle istihdam etsinler.
Ülkemizin güneyindeki parçalı iki yaz mevsiminin ve kuzeyindeki artık daha sıcak olacak yaz mevsiminin nimetlerini yiyebilmek için öncelikle uluslararası arenada geçerliliği olan Uber, Paypal, AirBnb gibi şirketlerle barışılmalı, muadili olabilecek yerli şirketlerin kurulması ve varlığını sürdürmesi için dünyada eşi benzeri görülmemiş teşvikler verilmelidir. Bu sırada daha önceki yazılarımda ele aldığım telefonlara yüklenecek ‘’akıllı şehir’’ uygulamaları hayata geçirilmelidir.
Bu devasa sektörde genç Türk evlatlarının çalışması için gereken İngilizce dilbilgisi ezberinden ziyade konuşma dili merkezli olmalı, yazılım teknolojisini ve sosyal medya yönetimini zorunlu eğitim döneminde mutlaka ders olarak almalıdır. Özellikle meslek liselerinin müfredatı ülkenin gelişim yönüne göre şekillenmelidir.
Yalnız şu açıdan dolayı çok ümitsizim; ne yazık ki iktidarın bu güne kadar sürdürdüğü gerçek dışı ekonomik anlayış ile bu anlayış karşısında 20 yıldır seçim kaybeden mevcut muhalefet, iklimsel değişiklikten dolayı ortaya çıkan bu potansiyeli de değerlendiremeyecektir.
http://www.hurfikir.com.tr adresinden 22 Kasım 2024, 08:54 tarihinde yazdırılmıştır. |