Mantıklı Sanılan Yanılgılar: Ekonomiyi İnsan Psikolojisi YönetiyorYazar - Aytaç Yavuzel![]()
Uzun yıllar boyunca ekonomi, rasyonel bireylerin rasyonel kararlar aldığı bir bilim dalı olarak kabul edildi. İnsanların her zaman kendi çıkarlarını maksimize ettiği, fiyatların arz ve talebe göre belirlendiği ve piyasaların dengeyi kendiliğinden bulduğu varsayıldı. Ama sonra bir şey oldu: İnsan davranışları, teorilerle örtüşmemeye başladı.
Bir ekonomist için her şeyin matematiksel olması caziptir. Ancak gerçek dünya, formüllerin öngördüğünden daha karmaşıktır. İşte bu noktada devreye davranışsal ekonomi girer. Davranışsal ekonomi; korkular, umutlar, alışkanlıklar ve bilişsel hatalar gibi psikolojik faktörlerin, ekonomik kararları nasıl şekillendirdiğini inceler. Yani ekonomi, yalnızca verilerle değil; insan doğasıyla da ilgilidir.
İnsan zihni belirsizlikle başa çıkarken çoğu zaman kestirme yolları tercih eder. Bu “bilişsel kısayollar” (heuristics), karar alma sürecini hızlandırır ama aynı zamanda sistematik hatalara da neden olur. Örneğin yatırımcılar, geçmiş getirilerin geleceği de garanti edeceğini varsayarak bir hisseye yönelir. Bu davranış, mantıklı görünse de aslında istatistiksel olarak yanlıştır. Ama yatırım kararları, çoğu zaman mantığa değil, rahatlatıcı yanılgılara dayanır.
Benzer şekilde, fiyatı artan bir ürünün daha da artacağına inanmak, tüketiciyi paniğe sürükler. İnsanlar “alırken kazanma” motivasyonuyla normalde ihtiyaç duymadıkları harcamaları öne çeker. Bu davranış kitleselleştiğinde ise enflasyon, yalnızca maliyetlerin değil, psikolojinin de ürünü haline gelir. Piyasalarda artık sadece ürünler değil, duygular da satılır.
Davranışsal ekonomi, irrasyonel davranış kalıplarını görünür kılar. “Kayıptan kaçınma” ilkesi bunun en bilinen örneğidir: İnsanlar, aynı miktarda kazançtan çok, aynı miktarda kayıptan etkilenir. Bu yüzden yatırımcı, küçük bir karı hemen realize eder; fakat büyük bir zararı psikolojik olarak kabul edemediği için uzun süre taşır. Zarar derinleşir, ama ‘beklemek’ daha konforlu gelir. Rasyonalite yerini duygusal dirence bırakır.
Ekonomik aktörlerin sadece şirketler, bankalar veya kamu otoriteleri olmadığını kabul etmeliyiz. Her bir birey, ekonomi içinde aktif bir karar vericidir ve bu kararlar çoğu zaman bilinçli değil, içgüdüseldir. Bu nedenle ekonomi politikaları yalnızca istatistikî doğrularla değil, insan davranışlarını da dikkate alarak tasarlanmalıdır.
Mesela faiz artırımı teknik olarak enflasyonu dizginlemek için doğrudur. Ama toplum bu artışı geçici bir önlem olarak algılarsa, güven duygusu oluşmaz. Faiz artar ama döviz düşmez; çünkü davranışsal ekonomi bize şunu öğretir: Algılanan gerçeklik, ölçülen gerçeklikten daha etkilidir.
Bir başka çarpıcı örnek: 2021 yılında Türkiye’de yaşanan döviz atağında hiçbir temel ekonomik veri, kurların o hızda yükselmesini açıklamıyordu. Ancak sosyal medya kaynaklı söylentiler, kitle psikolojisini tetikledi. Dövize yönelim, ekonomik bir ihtiyaçtan değil, “kaçırma korkusundan” (FOMO) kaynaklandı. Bu da davranışsal ekonominin bir gerçeğidir: Ekonomi paniklemez, insanlar panikler.
Bugün dünyada ekonomiyle ilgili en önemli tartışmalardan biri, “beklenti yönetimi”dir. Merkez bankalarının iletişim stratejileri, en az faiz kararları kadar önemlidir. Çünkü piyasalar sayılara değil, o sayıların nasıl anlatıldığına tepki verir. İnsanlar veriyi değil, hikâyeyi satın alır.
Sonuç olarak, ekonomi artık sadece para, faiz ve kurdan ibaret değil. Ekonomi, bir davranış bilimidir. Her grafik bir duyguyu, her oran bir inancı temsil eder. Sayılar belki doğruyu söyler ama o doğruların etkisi, insanların onları nasıl algıladığına bağlıdır.
Ve biz bu çağda, verilerin ötesine geçerek zihinsel ekonomiyi anlamaya mecburuz. Çünkü insanı anlamadan ekonomi yönetilemez. Ve belki de en büyük ekonomik devrim, insan psikolojisini veri kadar ciddiye almaya başladığımız gün yaşanacaktır. http://www.hurfikir.com.tr adresinden 19 Nisan 2025, 03:08 tarihinde yazdırılmıştır. |