İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert ile Röportaj Yazarı Sedat Sarıkaya aracılığıyla gazetecilik üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Aynı zamanda Gazete Damga Yönetim Kurulu Başkanı olan Mehmet Mert ile, gazeteciliğin dünü, bugünü, ilkeleri ve etik anlayışı üzerine konuştuk
“Günümüzde de maalesef birçok gazeteci gibi görünmeye çalışan ama halkla ilişkiler yapan kişi, gazete görünümünde de bir sürü bülten var. Bu ayrımı çok iyi yapmak gerek. Gerçek gazeteci kim midir? İşin ucu nereye, kime, neye dayanırsa dayansın sadece ve sadece gerçeği aktarandır, söyleyendir, yazandır. Gerisi basın danışmanlığı, halkla ilişkiler, asistanlık, pr vesairedir.” diyen Mehmet Mert‘in medya üzerine görüşleri röportajımızda.
Sizi biraz tanımak isteriz. Mehmet Mert kimdir?
-1969 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Polatköy’de doğup, memleketinde lise öğrenimini tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için İzmir’e geçmiştir. Ekonomik zorluklardan dolayı üniversite eğitimini tamamlayarak askerlik görevini yaptıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlayarak önceleri bazı dergilerde karikatürist olarak mesleğe başladı. Ardından çalıştığı gazetelerde muhabirlik, köşe yazarlığı, editörlük ve grafik tasarımı yanı sıra yöneticilik görevlerinde de bulunmuştur. Sırasıyla Fırt Dergisi, Hür Bakış Gazetesi, Doğan Haber Ajansı, CNN muhabirliği, SHOW TV Haber muhabirliği, Televole muhabirliği ve Tempo dergisi muhabirliği yaptıktan sonra 2002 yılında İstanbul 3. Bölgede günlük yayın yapan HABERDAR GAZETESİ’ni kurdu. Gazete bugün DAMGA ismiyle İstanbul’da günlük 10.000 tirajı ile en büyük kent gazetesi olarak yayına devam etmekte ve bu gazetenin de yönetim kurulu başkanlığını ve köşe yazarlığını yapmaktadır. Trakya Tv, Kanal 9, Rumeli Tv, Kanal 7/27 Tv başta olmak üzere birçok tv kanalında Mertçe Söyleşiler, Yerel Gündem, Yerel Panaroma isimli canlı tartışma programlarını sundu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası başta olmak üzere birçok STK üyeliği bulunmaktadır. Okan Üniversitesi ve İstanbul Rumeli Üniversitesi Danışma Kurulu üyesi olarak zaman zaman bu üniversitelerde iletişim dersleri vermektedir. 2015 yılından bugüne İstanbul’un en büyük meslek örgütü olan İstanbul Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdürmektedir. Gazetecilik, televizyonculuk ve yöneticilik alanlarında birçok ödül almıştır. Sürekli basın kartı sahibidir. Evli, bir kız ve bir erkek olmak üzere iki çocuk babasıdır.
2-Gazetecilik hayatınıza başlarken çevrenizden size gelen tepkiler nasıldı?
-İlk başlarda sizi pek kimse fark etmez. Ne zaman ki birilerinin canını yakmaya yanlışlarının üzerine gitmeye, olumsuz haberler yayınlamaya kalkarsanız o zaman dikkatleri çekmeye başlarsınız. Tıpkı mahallede olup biten yanlışlara dur diyen bekçi gibi. O andan itibaren iyi niyetli insanların hayranlığını kötü niyetli insanların da nefretini kazanmaya başlarsınız. Bende de öyle oldu. İlk başlarda bu ayrımı pek fark edemezdik. Tabi zamanla her şeyin daha iyi farkına vararak artık dikkatli olmayı öğreniyor, gerçeklerin peşinden giderseniz sizi sevenler kadar sizden nefret edecek bir kitle olacağını da kestirebiliyorsunuz.
3-Ülkemizde gazeteci olmanın zor yanları nelerdir?
-Birçok meslek gibi gazetecilik yapmanın da sadece ülkemizde değil, tüm dünyada belli başlı avantajları kadar dezavantajları da vardır. Bunların en başında güvenlik sorunu gelir. Gazetecilik temelinde eleştiri kültürü geldiğinden hakikatin ortaya çıkarılması için çaba gösterme amacı güdüldüğünden ne yazık ki bu durum da bazılarının işine gelmez. Dolayısıyla bir tarafta işinizin hakkını vermek için çalışmanız geçiminizi sağlamanız özel hayatınızı yaşamanız gerekirken diğer taraftan da yazdığınız yazılardan ve yaptığınız olumsuz haberlerden dolayı sizi takip eden, sizinle uğraşmayı düşünen birileri hep olacaktır. Bir diğer sorun ise ne yazık ki daha ülkemizde gazeteciler çok kolay iş bulamıyorlar. Mesleklerini yapmakta zorlanıyorlar. Günümüz basın- yayın organları evrensel gazetecilik ilkelerinden şirketleşme ve sanayileşme güdümüne girdikleri için meslekte başarılı olunan medya mensuplarından ziyade liyakattan uzak, siyasi ve iş dünyasının desteğini alan kişileri çalıştırma yoluna gitmekteler.
4-İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
-Sivil toplum örgüt yöneticiliği bir nöbet değişimidir. Dolayısıyla ben şu an nöbet başındayım. Normal işimin dışında bir de meslek örgütünün yönetim kurulu başkanlığından dolayı sorumluluklarım arttı meslektaşlarımın her koşulda yanlarında olmam gerektiği için özel hayatımdan fedakarlık yapmam gerekti.
5-Gazeteciliğin dünü, bugünü ve yarınını nasıl değerlendirirsiniz?
-Bu sorunuza kitap yazılır ama elimden geldiğince kısa cümlelerle bir şeyler anlatmak isterim. Aslında hayat olduğu sürece gazetecilik hep vardır. İlk çağlardan günümüze dek insanlar daima olup bitenleri öğrenmek ve kendi yazdıklarını insanlara duyurmak ihtiyacını duymuştur. Geçmişin dile getirilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılmasında en önemli araç yazı olmuştur. Tarih yazı ile başlar. Basın tarihini de genel uygarlık tarihinden ayıramayız. Daha sonra kağıt ve matbaa yazılanların çoğalmasını ve gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamıştır. Batıda basın tarihinin gerçek başlangıcı 13. yüzyılda elle yazılan, elden ele dolaşan küçük haber mektupları karşımıza çıkmaktadır. Sonraları 14. Yüzyılın başlarında gazetecilik altın dönemini yaşamıştır. Çünkü o yıllarda daha gazetecilik sanayileşme ile tanışmamış, tiraj ve reyting kaygısı bu kadar fazla yaşanmıyor, medya organı sahipleri günümüzdeki kadar her şeye hakim olmak istemiyorlardı. Gazeteciliği daha çok eğitimli, kültürlü ve birikimli yazarlar, edebiyatçılar ve düşünürler yapmaktaydı. Günümüzde ise seksenli yıllar ile medya organları büyük holdingleşme yaşadı. Artık gazeteciler de para ile tanışmıştı ve aza kanaat edilmiyor, daha fazla, daha fazla istemeye başlamıştı. İşte bu para ve şöhret aşkı, dünün hakikatin peşinden koşma, habere evrensel normlarda bakma, adil olma, vicdanlı olma, ahlaklı olma ve haber peşinde koşma özelliklerini unutturdu. Bunların yerine şantaj gazeteciliği, paparazzi gazeteciliği, haklıdan yana değil güçlüden yana olma yorumunu yapan kalemşör gazeteciliğinin prim yapmasını getirdi. Artık medya organlarında gerçek gazeteciler haberciler değil layikat sahibi olmayan torpilli yöneticiler, elinde güç bulunduran şantajcı kişiler boy göstermeye başladı. Yarının gazeteciliğine gelirsek yapay zeka ile birlikte artık geleneksel gazetecilik daha da zayıflayacak. Bireysel anlamda kitlesi olan, kalemi güçlü olan, elinde birtakım sosyal medya desteği gibi özellikleri olan bireylerin başarılı olacağı bir medya dönemi yaşanacaktır. Hayat olduğu sürece, kağıt olduğu sürece belki basılı gazetecilik de sürecektir. Ama giderek daha da zayıflayacak, televizyonlar daha az izlenecek ve sosyal medyada bireysel anlamda başarılı gazeteciler daha çok prim yapacaktır.
6-İstanbul’daki gazeteler ile fikir alış verişi yapıyor musunuz?
-Zaman zaman bir araya gelerek mesleği tartıştığımız meslektaşlarımız var tabi. Bugünlerde daha çok sanal alemden görüşmekteyiz.
7-Gazetecilik sektörüne girmek isteyen yeni nesle ne gibi tavsiyeleriniz olur?
-Öncelikle dalı ne olursa olsun iyi bir eğitim alsınlar. Yabancı dili mutlaka ceplerine koysunlar. Sık sık seyahat etsinler, networklarını mutlaka geliştirsinler, bol bol da kitap okusunlar. Araştırmacı olup her şeyi merak eden, siyasete ilgi duyan, ekonomi, sanat ve yaşama ilgi duyan bireyler olsunlar. Kısa sürede çok yol almaya, hızlı koşmaya baksınlar. Çünkü artık rakip sıradan bir mahallenin çocuğu değil. Ayda sekiz yüzden fazla makale yazan, günde otuzdan fazla haber yapan, saatte onlarca haberi edit eden, yorumlayan robot muhabirler var. Bu rakiplerle mücadele etmeyi düşünmüyorlarsa üzülerek söylüyorum, gazeteciliğe başlar ama sonunu getiremezler.
8-Hayatınızda değiştirmek istediğiniz şeyler var mı?
-Tabii ki. Benim beğendiğim güzel sözlerden birisi şudur; “İki günü aynı olanın bir günü eksiktir.” Yani hemen hemen her gün kendimi yenilemeyi seviyorum. Her gün daha fazla bilgiyle beslenmek, daha çok insan tanımak, daha fazla mutlu olmak, insanlığa, çevreye, doğaya daha fazla faydalı bir birey olmak için çabalıyorum. Bu tutum da beni sürekli değişime ve gelişime itiyor.
9-Meslekte hiç unutamadığınız bir anınız var mı?
-Birçok anım var. Defalarca saldırıya uğradım. Yeri geldi yazdıklarımla yetinmedim, siyasileri siyah çelenklerle protesto ettim. Arabamın tekerleği defalarca patlatıldı, ofisime defalarca saldırı düzenlendi, gazeteci merkezimiz basıldı, Molotof kokteyli atıldı. Tehtitler aldım. Yüzlerce davada yargılandım. Bunların ayrımsız hiçbirini unutmak mümkün değil. Ama beni en çok olumlu haberlerden sonra aldığım olumlu tepkiler mutlu etmiştir.
10-Gazete baskı fiyatları sizce neden bu kadar yüksek?
-Bildiğiniz üzere Türkiye’de tek kağıt fabrikası Seka dramatik bir şekilde kapatılarak yabancılara satıldı. Gazetelerin basılması için size kağıt, mürekkep ve matbaa makinası gerekir. Bu ürünlerin tamamı döviz ile gelmekte ülkemize. Döviz alıp başını giderken baskı maliyetlerinin düşmesi beklenemez. Birinci sorun bu. Bir diğer sorun da aslında gazetecilik doğru anlamda yapılırsa bir kamu görevi sayılırken bu önemli mesleğe devlet pek katkı sunmamakta ve mesleği iyi yapanla yapmayanı aynı kefeye koymakta. Hal böyle olunca basın yayın organları birçok sorunlarla baş başa kalmakta.
11-Korona virüs salgını hakkında neler söylemek istersiniz? Sizce sektörü nasıl etkiledi?
-Başından beri bu virüsün laboratuvarda üretildiğini dünyanın her gün artan nüfusu taşımakta zorlandığı için bu durumu değiştirmeye karar verenlerin bir organizasyonu olduğu düşünmüşümdür. Ve bu virüs hiçbir zaman insanlığı terk etmeyecektir. Bu durum daha çok dijital hayata artı kazandıracaktır. Medya ve basın sektörü içinden de dijital hayata yatırım yapanların kazançlı çıkacağını söyleyebilirim.
12-Siz ne gibi önlemler aldınız?
-Biz de tabi ki hem basılı gazeteye devam ederek Gazete Damga’yı her gün basmayı sürdürüyoruz. Hem de dijital sisteme yatırım yaparak www.gazetedamga.com.tr haber sitemiz günlük 150-200 bin okuru olan bir web sitesi olarak ayakta tutmaya çalışıyoruz.
13-Sosyal aktiviteleriniz var mı? Varsa nelerdir?
-İş, ev, özel hayat ve sosyal hayatı elimizden geldiğince dolu dolu yaşamaya çalışıyoruz. İmkanlar el verdikçe sık sık memleketin her karış yerini arada bir yurt dışında önemli memleketleri gezmeye çalışıyorum. Ben pek evde oturan biri değilim. Hani şu salgın döneminde bile sabah çıkıp akşam geç saatte eve gelerek ortalama 15-20 saati doğru bir şekilde yaşamaya çalışıyorum.
14-Sizce yeni neslin haber alma tercihleriyle geçmiş nesillerin haber alma tercihleri ne gibi farklılıklar gösteriyor?
-Geçmişte habere ulaşmak daha bir güçtü. Mesela Osmanlı döneminde mektuplarla haberleşme vardı. Venedik Savaşlarında bu duruma sık rastlanmıştı. Dijital devrimden önce teleksler vardı. Araya hatırlı insanları koyarak habere ulaşma çabaları vardı. Şimdi ise saniyede habere ulaşılıyor, sosyal medya sayesinde haberi bir saniye bile geç alırsanız, haber elinizden uçup gidiyor.
15-Yeni nesil gençleri haklarının farkında mı?
-Her neslin kendine özgü bir karakteri vardır. Yeni nesil derken acaba biz de yeni nesilden mi sayılıyoruz yoksa eskidik mi? Yani nesli nasıl tanımladığınıza bağlı. Yaş aralığı 10-15 olan mı, 20-25 olan mı, yoksa daha yukarısı mı yeni nesil? Dün dede torun arasında ciddi jenerasyon farkları varken bugün aralarında 5 yaş olan kardeşler arasında bile ciddi jenerasyon farklılıkları var. Dolayısıyla kim neyin farkında, neyin farkında değil yorumlamak çok zor.
16-Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
-Öncelikle bu röportaj için çok teşekkür ediyorum. Bazı sorularınıza uzun cevap veremedim. Mümkünse bir ara bazı soruları örneğin gazeteciliğin dünü, bugünü, yarını sorunuzu daha uzun cevaplamak isterim. Bu röportajı okuyanlar lütfen ceplerine en az şu bilgileri koysunlar. Gazetecilik artık başka bir boyut kazandı. Habercilik anlayışı değişti ama haberin kutsallığı değişmedi. Habere ulaşmak kolaylaştı ama artık neredeyse ışık hızında haberi vermek gerektiğinden rekabet etmek daha da zorlaştı. Ne yazık ki şunu söylemeden geçemeyeceğim. George Orwell bir sözünde der ki; “Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır, gerisi halkla ilişkilerdir.” Günümüzde de maalesef birçok gazeteci gibi görünmeye çalışan ama halkla ilişkiler yapan kişi, gazete görünümünde de bir sürü bülten var. Bu ayrımı çok iyi yapmak gerek. Gerçek gazeteci kim midir? İşin ucu nereye, kime, neye dayanırsa dayansın sadece ve sadece gerçeği aktarandır, söyleyendir, yazandır. Gerisi basın danışmanlığı, halkla ilişkiler, asistanlık, pr vesairedir.
Söyleşiyi gerçekleştirmemizde bizlere verdiği katkılardan dolayı Sedat Sarıkaya’ya teşekkürlerimizi sunarız.
RÖPORTAJ HÜRFİKİR