27 Temmuz 1964 yılında Pınarhisar Beylik mahallesinde dünyaya geldim.Evimiz şimdi yeni yapılan Anadolu lisesinin yanındaki en son evdi.Babam Pınarhisar da bulunan yağ fabrikasında çalışıyordu.Ben 3 yaşındayken annem ve babam Almanya’ya işçi olarak gittiler.Beni ve kardeşimi ailemin 1982 yılında kesin dönüşüne kadar babaannem büyüttü.İlk zamanlarda Babaannemi annem olarak bilirdim. (bunda anne özleminin çok etkisi vardı.)
Aslan burcuyum…
-Doğum ayın itibariyle aslan burcuyum. Bu burcun özelliği olan liderlik vasfını, önder olmayı ve önderlik etmeyi kendimde taşırım. Şuan ki ilçe başkanımız Tarık Bayraktaroğlu ile ilkokul 1’den bu yana arkadaşlığımız devam etmektedir. Çocukluk yıllarımızda da bu örgütleme ve liderlik vasfı sayesinde Tarık beyle beraber kurduğumuz oyunlarda ve okul içinde hep önder ve öncü olurduk.
En sevdiğim oyun tombiliydi…
-Çocukluğumuzda en sevdiğimiz oyunlar; tombili dediğimiz kiremitlerle oynadığımız oyun ve çelik çomak oyunuydu. Şimdiki gibi bilgisayar, atari ve televizyon olmadığı için arkadaşlarımızla kurduğumuz ve sosyalleşerek oynadığımız oyunlar bizim en büyük eğlencemizdi. Devamı 7’deAnne baba hasretiyle bir nevi öksüz yetim büyüdüm
-Çocukluğumdan beri anne baba sevgisinin ve eksikliğinin, ihtiyaç sahibi olmanın ve yokluğun ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Çocukluğumda evimizde ne elektrik ne de televizyon vardı.1982 yılına kadar beni ve kardeşimi büyüten babaannemler Bulgaristan göçmeniydiler. Babaannemler okuma-yazma bilmedikleri halde bizde çok emekleri vardır. Bizlere insan sevgisini, söze sadık kalmayı, paylaşmayı, yardımlaşmayı hep onlar öğretmiş ve bize bu erdemleri aşılamışlardır. İlkokul 4’ten sonra yazları ailem bizi Almanya’ya yanlarına alırlardı. Birbirimize olan özlemimiz o kadar çoktu ki tatil bitince yeni döneme başlamak o kadar zor gelirdi ki ailemi bırakıp Türkiye’ye dönmek istemezdim.
Kitap Okuma Alışkanlığım ilkokul yıllarında başladı…
- Okuma alışkanlığım İlkokul yıllarında başlamıştır. İlkokuldaki öğretmenimiz Hayrettin Bey ve daha sonralar tanıştığım Yakup Küçüker Hocamız bizim bu günkü görüşlerimize ve kitap okumayı hayatımıza sokmamıza yardımcı olmuşlardır.İlkokulda Cuma günleri çıkan Milliyet Çocuk dergisinde yayınlanan örümcek adam hikayeleri o kadar ilgimi çekerdi ki sabah erkenden kalkıp bu dergiyi almak için gazete bayisine giderdim.
Pınarhisarspor’un Kenny Dalglish diye çağırırlardı.
-İlk, orta ve lise öğrenimin tamamını Pınarhisar’da tamamladım. Daha önce de belirttiğim gibi kitap ve futbol en büyük tutkumdu. Futbolu o kadar sever ve iyi oynardım ki, o zamanlar tip olarak değil stil olarak benzediğim için beni Liverpool’un efsane futbolcularından Dalglish ismiyle çağırırlardı. Sayın Başbakanımız gibi benimde futbola çok ilgim ve sevgim vardır.
Teknoloji sosyalleşmeyi azaltıyor…
-Şunu da söylemeden geçmeyim teknolojinin insan yaşamına çok etkileri ve faydaları vardır. Bundan kimsenin şüphesi yoktur. Ancak insan ilişkilerin zamanla azalmasını, sosyal faaliyetlerin yok olmasına, kişilerin ilişkilerinin sekteye uğramasına, insanın özüne ve yaratıcılığına engel olmaktadır. Mesela oyun ve oyuncaktan bahsetmiştim. Biz yazın ayçiçeği bitkisinin kafalarından ve sopasından araba, tahtadan da silah yapardık. Şimdi böyle oyunlar ve oyuncaklar, kendi çocuklarımdan biliyorum hiç bilinmiyor.
Karşıt görüşlere de saygılıyım…
-Kendimi hep dindar ve mütedeyyin bir insan olarak gördüm ve öylede yaşadım. Benim doğup büyüdüğüm beylik mahallede sol görüş daha ağırdı. Ancak biz diğer görüş sahibi arkadaşlarımızla da hep hoşgörü çerçevesinde ve anlayışlı bir şekilde arkadaşlığımızı devam ettirdik. Benim hoşgörü anlayışım ve karşıt görüşlere olan saygım o zamanlarda gelişti. Şimdiki çocuklara bakıyorum da kendilerinde özgüven bilinci çok zor gelişiyor.
Bizimde veliler olarak bunda tabii ki fazla yardımımız olmuyor. Ben 10’lu yaşlarımın başında amcamın oğluyla beraber otobüsle İzmir’e fuar’a gitmiştik. İki gün İzmir’de kalıp bir sürü yer gezip heyecanlı ve maceralı bir geziden uçakla geri dönmüştük. Bu benim için çok değişik bir anı olmuştu. Şimdi kendi çocuklarıma ve o yaşlardaki diğer çocuklara bakıyorum da kendi yaşadığımız şehirde bir yerden bir yere yalnız göndermiyoruz. (Gönderemiyoruz)
Üniversite yıllarım oldukça keyifli geçti...
-1982 yılında Üniversite sınavına girdim. İlk yıl İstediğim bölüm tutmadığı için kayıt yaptırmadım.1983 yılında girdiğim sınavda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine yerleştim. İlk anlarda acaba Hukuk Fakültesi benim ideallerim için gerekli bir okul mu diye sorgulama yaptım. Ve gerçekten doğru bir okul olduğu kanaatine vardım. Neden hukuk fakültesi dersek örneğin suç ve ceza romanı ve raskalnikof karakteri beni çok etkiledi.
Lise yıllarımda neredeyse bütün Rus Klasiklerini okumuştum. Zaten lise sınıfımız çok başarılı bir sınıftı bütün arkadaşlarımız iyi fakültelere yerleşti. Daha önce de bahsettiğim gibi Yakup Hocamızla ilişkimiz lise yıllarında daha da arttı. Hep birlikte İstanbul’a kitap fuarlarına, sinemalara, tiyatrolara, opera ve bale gösterilerine giderdik. O zamanlar bu saydığımız faaliyetlere gitmek çok değişik bir olaydı. Üniversite yıllarında okula pek devam etmezdim. Ancak sınıfları geçmemde bir problem olmadı. Fakülteyi 5 yılda bitirdim. Bir yıl uzatmamda İstanbul’a olan sevgimin çok etkisi oldu. Alttan bir iki ders bırakıp İstanbul’da yaşamayı bir yıl daha uzattım.Ve İstanbul’daki sanatsal faaliyetlere 1 yıl daha fazla katıldım.
En çok etkilendiğim yazar Oğuz Atay ve Ali Şeriati idi...
-Düşünce hayatımın gelişmesinde beni etkileyen yazarlardan biri de Oğuz Atay’dır. Bu yazarın “bir bilim adamının serüveni” kitabını okuduktan sonra kendimden duygusal zekânın, matematik zekadan daha fazla olduğunu ve sosyal bilimlere çok daha fazla ilgi duyduğumu anladım. Ancak matematik dersiyle aram hep iyiydi. Üniversitede de kendimi dindar bir Müslüman olarak gördüm. Bu bakış açım zaten çocukluğumdan beri değişmedi. Üniversite yıllarında kitaplarıyla tanıştığım Ali Şeriatı de beni çok etkiledi. Onun kitapları sayesinde kendimdeki sosyal adalet ve yardımlaşma bilinci gelişti. Bu arada tabi babamla da bazı ideolojik çatışmalar olmadı diyemem.
Siyasetle tanışıklığım okul yıllarında başladı...
-Siyasete hep merakım vardı.1983 yılında o baskı ve darbe ortamından sonra Turgut Özal’ı destekledim. Daha sonra Refah Partisi kurulunca bu harekete gönül verdim ve orada siyaset yapmaya başladım.1991 yılında avukat olmaya hak kazanınca meslekle birlikte aktif siyasete de başladım. Aynı yıl sayım Başbakanımızla tanıştım. Başbakanımız o zamanlar refah Partisi Kırklareli İl Müfettişiydi. Bir gün Kırklareli’ne geçerken Pınarhisar’da mola vermiş. Burada siyaset yapan Refahlı arkadaşlar kim diye merak etmiş. Bizlerin olduğunu öğrenince de bizlerle tanışmak istemiş. O tanışmayla beraber siyasi birlikteliğimiz bugünlere kadar geldi.
Daha sonra 1994 yılında Tayyip Bey İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı, bende Pınarhisar Belediye Başkan adayı oldum.Tayyip Bey ikimizde belediyeyi kazanırsak İstanbul ve Pınarhisar’ı kardeş şehir ilan ederiz demişti.Ancak Sayın Başbakanımız seçimi kazandı fakat biz kaybettik. Fakat Pınarhisar’da Refah Partisinin 5-10 olan oy sayısını 350’ye çıkararak harta sayılır bir sıçrama yaptık. 1996 yılında Kırklareli İl Müfettişi olan Rahmetli Ali Oğuz Beyle tanıştım. u tanışma dostluk derecesine kadar gitti Ali Bey benim Refah Partisi Kırklareli İl Başkanı olmamı istediklerini söyledi.Ben onların bu görüşüne saygı duydum ve evimle iş yerimi Kırklareli’ne taşımadan Pınarhisar’dan yürütmek kaydıyla kabul ettim.Parti kapanana kadar bu görevi sürdürdüm.Refah Partisinin kapanma süreci ve 28 şubat ülke ve bizler için çok sancılı ve acı günlerdi.Şimdi belgeseli yapılan bu dönemin ben bizzat yaşayanı ve mağduru oldum. O süreçte (şimdi anlaşıldığı gibi) bence en önemli neden ekonomikti ve bunu yapanlar bugün ortaya çıktığı gibi ülkeyi maddi olarak 200 milyar dolar civarında bir zarara uğrattılar. Bu süreci gerçekleştirenlerin diğer ayaklarının da ortaya çıkarılması ülke insanlarının da gönüllerini rahatlatacaktır.
Cezaevi benim için bir fırsat oldu...
-Refah Partisinin iktidardan götürmek için bu zinde güçler medyayla beraber çok düzenli bir şekilde kurmaca ve düzmece korkular sayesinde halkı refah partisine karşı düşman ettiler. Bu süreçte bizler çok yalnızlık çektik. Çevremizde hiçbir siyasetçi bürokrat kalmadı. Parti kapanınca 81 İl Başkanıyla beraber yargılandık ve hapis cezası aldık. O süreçte maliye bütün hesaplara el koymuştu. 2004 yılının kasım ayında 140 günlük cezamı çekmek için Pınarhisar Cezaevine girdim. Cezaevine girmemi 4 ay kadar geciktirdim. Bu 4 aylık serbest dönemde İstanbul’da bir sürü konferanslara katıldım, okuyamadığım bazı yayınları okudum, İstanbul’u doya doya yaşadım ve cezaevinde okuyacağım kitapları temin ettim. Pınarhisar Cezaevinde kaldığım 140 gün boyunca cezamı daha önce Sayın Başbakanımızın kaldığı koğuşta çektim. Cezaevinde Dostoyevski’nin bütün eserlerini okudum. Özgürlük düşüncesiyle ilgili çok yazılar ve düşünceler kurguladım. Cezaevinde kaldığım süre içinde günlük tutmamam, şimdi anlıyorum ki benim için büyük bir kayıp oldu.Başbakanımızın Pınarhisar Cezaevine gelmesinde, bizlerin etkisi oldu. Bizlerle olan tanışıklığı ve burasının nispeten küçük bir cezaevi olması tercih sebebiydi. Başbakanımızla cezaevi günlerinde çok beraber olduk.
Ülkemizin geleceğine ne gibi katkılar sağlanacağını, ülkemiz için neler yapılması gerektiğini Başbakanımızla konuştuk. Zaten Sayın Başbakanımız Pınarhisar’ı her konuşmasında 2. Doğum yeri ve Cezaevi Günlerini de Medrese-i Yusufiye Günleri olarak belirtmektedir.Bu aldığımız cezayla bütün haklarımız elimizden alınmıştı. Daha sonra Ak Partinin Ceza kanununda yaptığı düzenlemeler ile haklarımızı geri aldık.
2007 yılındaki seçimlerde Milletvekili Adayı olmak istedim ancak Yüksek Seçim Kurulundan veto yedim. İçimizde siyaseti aktif yapma isteği ve hizmet aşkı hiç eksik olmadığından 2009 yılı yerel seçimlerinde Kırklareli Belediye Başkanı olmak için partime başvurdum.
Ancak Sayın Başbakanımız Şimdilik dur bakalım ben seni daha sonra başka bir mevkide değerlendireceğim diyerek beklememi söyledi.
Başbakan “Şimdi tam zamanı” dedi
-2011 yılında yapılacak seçimler geldiğinde adaylık sürecinde Milletvekili olma isteğimi Sayın Başbakanımıza ilettiğimde 2009 yılında bana söylediği biraz daha bekle sözünü hatırlatarak “ şimdi zamanı geldi” seni Kırklareli Milletvekili adayı olarak düşünüyorum dedi ve 2011 yılında yapılan seçimlerde Kırklareli 1. Sıra Milletvekili adayı oldum. Seçimi kazanıp ülkemize yapacağımız hizmet yarışında bu başarılı kadronun yanında bende yerimi aldım.