Muhammed (as) hayatında kahkaha ile hiç gülmemiş. Sevinçli olaylar karşısında tebessümle yetinmiştir.
-“Benim bildiklerimi siz bilseniz, az güler, çok ağlardınız.” Buyurmuştur.
Hz. Ebu Bekir(ra):
-"Keşke kuş olsaydım, keşke saman çöpü olsaydım da bu sorumlulukları yüklenmeseydim.”
Hz. Ali(ra):
-“Keşke cansız bir varlık olsaydım.”
Büyük insanlara bu sözleri söyleten, insan olmanın ağırlığı altında ezilen, dizlerinde derman bıraktırmayan anlayış neydi?
Yüce Allah:
-"Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik; ama onlar bunu yüklenmek istemediler. Ondan korktular ve onu insan yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim, çok cahildir.”
Ayette insan için zalim ve cahil olarak tanımlanıyor. Öyleyse insan;
Sorumluluğunun ne kadar farkında?
Kendisini ne kadar biliyor?
Allah’ı ne kadar tanıyor?
Kısacık dünya hayatının sonunda kendisin nasıl bir akıbet bekliyor? Bunlardan haberi var mı?
İlim, ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Kendini bilen Rabbini de bilir. Rabbini bile kendisini tanır.
İnsan doğmak bir seçim değildir, ancak insan kalmak ya da kalmamak bir seçimdir. Öyleyse insan mı kalacağız, konuşan hayvan mı olacağız? Diğer canlılar gibi yiyip, içen, üreyen, sonra ölüp giden bir varlık mı?
Gazali:
-“Kendisini mideden ibaret zanneden insanın değeri, midesinden çıkardığı kadardır.” der. Cenab-ı Allah buyurdu ki:
-“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.”
Dünya hayatı insan için, insan olabilme ve insan kalabilme serüvenidir.