Depremden sonra yaraların sarılmaya başlandığı süreçte sık sık ‘’bir musibet bin nasihatten iyidir’’ sözünü duymaya başladım.
Oysa tarihten ders çıkarmadığımız, tecrübeleri beceriye ve başarıya dönüştürmediğimiz ve hatta başımıza gelenleri hatırlamadığımız için bu günleri yaşıyoruz.
Kolay değil 24 saat içinde 40 binden fazla vatandaşımızı yitirdik. Gelecek nesillerimizin temsilcisi olan çocuklarımızın, yaşayan mirasımız olan yaşlılarımızın, çalışan ve üreten yetişkinlerimizin bir kısmı enkaz altında kalarak can verdi. Bizler ise geride kalanların kurtarılması ve yeniden hayata tutunması için destek olmaya gayret edebildik.
Bu yüzden gelecek adına özellikle ‘’musibet – nasihat’’ hususunda bir kez daha sınıfta kaldığımız için bundan sonrası için pek umutlu değilim, yalan yok. Yine de kendi gözlemlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Deprem Bize Ne Öğretti?
Milyonlarca lira fiyatlar çekilen, ciddi bir yatırım aracına dönüşen oysa barınma aracı olan evler, satılırken söylenildiği kadar güvenli olmayabilirmiş.
Malzemeden çalmak konusu tahmin edilenin çok ama çok ötesindeymiş.
Kimi rantçı katiller malzemeden çalmayı o kadar ileri götürmüş ki az daha malzeme kullanmayacakmış.
Bu katillerin binalarını onaylayan yetkililer de en az onlar kadar suça ortakmış.
Coğrafya dersinde öğretildiği gibi bu ülke fay hatlarıyla iç içe olan bir deprem ülkesiymiş.
Kiralık eve 10 bin isteyen de satılık eve 1 milyon diyen de bir gece aynı çadıra düşebilirmiş.
Mal da mülk de yalanmış. Her şeyden evvel önce ‘can’ olmalıymış.
Türk milleti, gerçekten yardımsever bir milletmiş. Olağanüstü durumlarda kenetlenmeyi hala bilirmiş.
Siyaset böyle zamanlarda kirli yüzünü gösterebilirmiş.
Toplumun belirli bir kesimi ne şart altında olursa olsun, sadece politize olmuş.
İçimizde fırsatçılar doluymuş.
Evcil hayvanlar gerçekten insanların dostuymuş.
Azerbaycan başta olmak üzere tüm Türk devletleri kardeşimizmiş.
Yunanistan komşuymuş.
Nasihat olarak bellediğimiz ‘’Hiçbir şeyi erteleme’’ sözü, gerçek bir tecrübeymiş.
Depremin büyüklüğü Ritcher, şiddeti ise Mercalli ölçeği ile ölçülüyormuş.
Herkes depremle yaşamaya alışmalıymış.
Afetten sonra temel ihtiyaçlar değil de ahlak yoksunluğu kolay giderilemiyormuş.
Herkes öz eleştiri yapamıyormuş.
Deprem; terör, salgın ve savaş kadar büyük bir milli güvenlik tehdidi haline gelebilirmiş. Bu yüzden Türk Ordusu bizler için bu topraklarda her şey demekmiş.
Depremden sonra hayata tutunma hızımız, yerel yönetimlerin organizasyon gücüyle doğrudan bağlantılıymış.
Devletin yaşaması için insan yaşamalıymış…