Konuşurken söz sanatlarını kullanmak; ifadeye zenginlik katmak, ifadenin etkisini arttırmak ya da az sözle çok şey ifade etmek için gereklidir. Konuşmalarımızı sıradanlıktan ve yavanlıktan uzaklaştırmak ve etkili konuşmak için önemlidir ve kullanılmalıdır.
Türkçemizde en çok kullanılan, daha doğrusu günlük hayattaki ifadelerimizde sıkça karşılaştığımız söz sanatlarımız: abartma, benzetme, kişileştirme, konuşturma ve karşıtlıktır.
Abartma (mübalağa) sanatı; bir şeyin özelliklerini, bir olayı veya bir durumu olduğundan daha büyük ya da daha küçük göstermek olarak tanımlanabilir. Niçin mi kullanırız? Hemen bir örnekle açıklayayım:
“Bir ah çeksem dağı taşı eritir.
Gözüm yaşı değirmeni yürütür.
Bu hasretlik beni dahi çürütür.
Bana sıla da bir gurbet de bir.”
Dörtlüğünde Karacaoğlan memleketinden ayrı olmanın verdiği acıyı abartarak anlatmıştır. Neden böyle bir anlatıma gerek duymuştur. Çünkü acısını tarif etmez sıradan bir cümle; yeterli olmaz, acıyı taşıyamaz, anlatamaz “Memleketimi özledim.” İfadesi. Hissin de karşı tarafa aktarılması gerekir. Duygunun kişideki anlamının da karşı tarafa taşınması gerekir. “Çantayı taşımaktan kolum koptu.” İfadesi kolun fiziksel olarak koptuğunu anlatmaz. “çok yorulduğu” hissini karşı tarafa aktarmak için kullanılır. Çünkü sözler düşüncelerimiz olduğu kadar hislerimizi de anlatmalıdır.
Benzetme söz sanatımız ise anlatımı kuvvetlendirmek, sözün etkisini arttırmak için aralarında değişik yönlerden ilgi bulunan iki şeyden zayıf olanın kuvvetli olana benzetilmesidir.
“Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.”
İstiklal Marşımızdan alınan bu dizede Vatan Şairi kendisini “azgın akan bir sel” e benzetmiştir. Bu ifadeyi sıradan bir anlatım asla karşılayamaz. Bazen bir benzetme kullanmak duygularımızın gücünü gösterir, anlatımımızı güçlendirir. “ Ali keçi gibi inatçıdır.” cümlesinde ise keçinin inatçılık özelliği herkes tarafından bilindiğinden benzetme çok rahat anlaşılmakta, söz daha etkili anlatılmaktadır.
Kişileştirme söz sanatımız ise daha çok edebi ürünlerde, yazılı eserlerde tercih ettiğimiz, duygularımızın daha güzel anlatılmasına yardımcı olan bir söz sanatıdır. İnsan dışındaki varlıklara insana özgü özelliklerin verilmesine kişileştirme denir. “Köyün çayı boş yere akmaktan sıkılıyor, bir bostanı sulayacağı günlerin gelmesini iple çekiyordu.” Cümlesinde “köyün çayı” kişileştirilmiştir. “sıkılmak, iple çekmek(sabırsızlıkla beklemek)” insana özgü niteliklerdir. İnsana ait bu özellikler “köyün çayı” na verilerek “çay” kişileştirilmiştir. Bazen direkt anlatamadığımız, söyleyemediğimiz sözleri kişileştirme yaparak muhatabına ulaştırırız.
Diğer söz sanatımız “konuşturma(intak)” söz sanatıdır. Bunu daha çok öğretici özelliği olan; küçük yaş grubundaki bireylerin eğitiminde kullandığımız, daha ilgi çekici hale gelmesini kolaylaştıran bir söz sanatı olarak görüyorum. İnsan dışındaki varlıkları konuşturma, onların ağzından söz söyleme sanatına konuşturma denir. “Saat küçük çocuğa erken kalk, dedi. Çocuk, uyanamıyorum, dedi. Saat, ben seni uyandırırım merak etme, dedi. Çocuk o günden sonra hep erken kalktı. Dostu ona yardım etti.” İfadesi belki de çocuklarımıza okutacağımız güzel bir fabl ile öğretilebilir. “Her gün erken kalkmalısın.” cümlesini duyan bir çocuk bu cümlenin taşıdığı anlamı kabul etmek istemeyecektir. Güzel bir fabl, hem eğlenceli hem de öğretici olacaktır onun hayatında.
Son söz sanatımız “Karşıtlık(tezat)” ise birbirine karşıt olan durum, kavram ve fikirlerin bir arada kullanılmasına denir. “ağlanacak halimize güleriz çoğu zaman.” İfadesinde ağlamak ve gülmek kelimeleri bir arada kullanılarak zıtlık yapılmıştır. Bu sayede anlatım daha ilgi çekici bir hale getirilmiştir. Sözlerimi güzel bir şiir ile tamamlamak istiyorum. Tezat sanatına örnek olabilecek, belki de hayatı özetleyecek, yaşamın manasını anlamamızı sağlayacak…
“Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa,
Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa,
En derin yaralar kapanıyorsa,
En büyük acılar unutuluyorsa,
Neden korkulur hayatta söyleyin bana.”