Seçimden sonraki günlerde Trakya’nın haritada kırmızı renkli olarak yansıtılmasına bakarak avunanlar gördüm. Onlara göre %53 ile alınacağı kesin gözle bakılan bir seçim %48’de kalarak kıl payı olarak kaybedilmiş hatta kaybedilmemişti. Yine onlara göre Kılıçdaroğlu şahsi olarak çok büyük bir oy almıştı.
Şayet İnce ve Özdağ masaya dâhil edilseydi ittifak kesin kazanmıştı o kabul.
Oysa 28 Mayıs akşamı seçim sonucunun sorumluluğunu almak isteyenler çıkıp bir öz eleştiri yapsaydı, CHP ya da Millet İttifakının diğer partileri bu günkü yaşanan türbülansın içine girmeyecekti. Şimdi ise Ankara’da yaşanan her parti içi olay, partilerin teşkilatlarına hızla sirayet ettiği gibi muhalif seçmenlerde de kızgınlık yaratıyor.
Karşı tarafta da yıllarca Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nı terör örgütü olarak gösterilmiş, haliyle karşı seçmen kesimi de şunu anlamakta güçlük çekiyor ve sürekli şunu soruyor. ‘’Yahu bu terörist nasıl bu kadar oy aldı, yani bu kadar hain mi var memlekette?’’
Sanırım her muhalif, her iktidar kesiminden birini yanına çekip öncelikle Kılıçdaroğlu’nun da bir terör saldırısına maruz kaldığını anlatmak zorunda kalacak.
Muhalif seçmene göre ekonominin en azından toparlanma sürecine girmesi, sığınmacı politikasının terk edilmesi, yaşam şartlarının iyileşmesi gibi nedenler, muhalif olmak için yeterli nedendir. Bu yüzden milyonlarca insan bu hislerle sandığa gidip Kılıçdaroğlu’na oy vermiştir. Bu yüzden onlar terörist değildir. Bunda anlaşalım.
Millet İttifakı açısından bakarsak ortada bariz bir yenilgi var. Kılıçdaroğlu’nun %48 oy alması şayet başarı kabul edilebilirse, ittifak bileşeni olan partilerin al(a)madıkları oy oranları da o kadar başarısızlıktır NOKTA.
Haliyle Muhalif seçmenin seçimden sonra öncelikli kızgınlığı bu seçim sonuçlarını Kılıçdaroğlu’nun arkasına saklanıp ‘’ucu ucuna kaybedilen’’ seçim olarak gösterenlere olabilir. Tabi bu kızgınlığın nedenlerinde sadece Kılıçdaroğlu’nun aday olma ısrarı, onun oy oranı arkasına sığınanlar yok. Dolayısıyla bunlar istifa edince her şey düzelecek diyenler de yanılıyor. Muhalif seçmendeki kızgınlık artık sadece ‘’istifa’’ ile düzelecek bir şey değildir. Neden mi?
Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak ve hapis talebiyle yargılandığı davada ceza almasının ardından Saraçhane’de toplanılması, bir değişim rüzgârına dönüşmedi.
O günü tekrar hatırlayalım.
Ekrem İmamoğlu’na destek için Saraçhane’ye gelen Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde hapse girişini hatırlatarak, “Doğrudur, o şarkı orada bitmedi, bugün Meral Akşener olarak söz veriyorum, bu şarkı da burada bitmeyecek.” diyerek İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına üstü kapalı destek vermiş oldu.
Haliyle meydanda toplanan insanlar, tüm anketlerde “kazanacak aday” olarak görülen İmamoğlu için “Cumhurbaşkanı” sloganları atmaya başladı.
Ertesi gün yapılan Millet İttifakı mitinginde, Kılıçdaroğlu “16 milyon İstanbullunun”, Akşener ise “85 milyonun” İmamoğlu’nun yanında olduğunu söylediğinde ise İttifak içindeki ayrılık gözler önüne serilmişti.
İşte yazı dizimin başında ‘’ …Öylesine yoğun bir tempoda gündem akar gider ki; sabah yazdığınızın akşam ne kadar eksik veya yanlış olduğunu görürsünüz...’’ Şeklindeki cümle ile böyle bir durumu kast ediyordum.
Bir akşam evvel İmamoğlu adaylığının konuşulduğu televizyonlar ertesi gün ittifaktaki çatlak başlıklarıyla dolmuştu. İki gün içinde yazılan çizilen her şey birbirinin tersini söylüyordu.
Bana göre seçimin Millet İttifakı lehine geldiği ve aleyhine döndüğü yer işte burasıdır. Sadece Meral Akşener’in masadan kalkması ve masaya dönmesi olarak düşünenler ise yanılıyor.
(devam edecek)