Seçimden hemen sonra Türk siyasetinin muhalifleri parti içinde bir konum mücadelesi verirken, iktidar en çok gol yediği ve yemeğe devam ettiği ekonomiyi teknokratlara emanet etmeye başlayarak yeni bir siyasi merkez inşa etmeye girişti.
Seçimden kısa bir süre sonra Batı ile yeni iş birlikleri üzerine yapılmaya başlanan çalışmalar, bir yerde bu yeni merkezin ilk adımları idi. Dikkat ederseniz, imparatorluk bakiyesi üzerine yazılan çizilen hikâyelerden çok, daha ulusçu ve daha gerçekçi politikalarla dolu bir gündem medyada yer bulmaya başladı. Çünkü halkın, iktidarın samimiyetine inanması gereken en ciddi mesele ekonomi idi...
Şunu hep beraber kabul etmeliyiz ki; Türkiye’nin 15 Temmuz süreci, ciddi bir siyasi buhranı beraberinde getirdi. Bu buhran boyunca yaşanan siyaset üretememe durumu yüzünden kısır tartışmalar ile hayati bir zaman dilimi boşa harcandı. Diğer yandan yaşadığımız bir iç kalkışma ve akabindeki sınır ötesi operasyonlar, iktidarın o güne kadarki mevcut açılım siyasetinin yaşam şartlarını ortadan tamamen kaldırdı.
Bu sancılı süreç içinde iktidar partisi bir seçim yenilgisi alsaydı, muhtemelen hikâye onlar için burada bitecekti. Ne yazık ki muhalefetin kronikleşmiş yenilgi başarısı yine burada devreye girdi ve iktidara dönüşüm fırsatı verdi.
Türkiye’de yaklaşık 7 yıldır her ittifaktaki seçmen tabanında yorumu farklı olsa da Cumhuriyet değerlerine olan sahip çıkma güdüsü görmezden gelinemeyecek kadar büyüdü. Muhalefet, İYİ Parti etkisiyle ‘’Yeni Cumhuriyetçi Merkez’’ kurabilme üzerine ilk fırsatı 2018 seçimlerinde yakaladı.
Cumhuriyetçiliğin ön plana çıkacağı bir Mansur Yavaş veya Merkez siyasetine yön verebilecek potansiyele sahip bir Ekrem İmamoğlu stratejisi izlenseydi, bugün iktidar net bir şekilde el değiştirmişti. Oysa Kılıçdaroğlu üzerinden Avrupai tarzda bir demokrasi stratejisi dayatıldı ve propagandası çok kötü yönetilerek seçim kaybedildi.
Son dönemini otoriter bir popülizme yani ‘’reis’’ kültüne adapte eden iktidar ise gün geçtikçe büyüyen ve seçim sonucunu değiştirebilecek bu yeni seçmen kitlesi karşısında erimeye devam ediyordu. Nitekim Ak Parti’nin 2002 seçimlerine yakın aldığı oy bunun en önemli göstergesi oldu.
İktidar partisinin ‘’Yeni Cumhuriyetçi Merkez’’ idealini ne kadar benimsediğini ve bunda ne kadar istekli olduğunu bu günlerde pek bilemeyeceğiz ama ekonominin değiştiremediği siyasi toplu durum yoktur, ona eminiz.
Yeni siyasi dönemin başladığı bu günleri, Neo- Enverizm veya Yeni İttihatçılık diye yorumlayan düşünürler ve siyasi elitler ortaya çıktı. Savlarına göre bu yeni siyasi ruh, memleketin kriz anlarında ortaya çıkış için gereken algı ve olguları oluşturma gayreti taşıyordu. Bunu da bu ülkede hangi siyasetçi olursa olsun en hızlı biçimde Neo Enverizm tavrıyla yapabilirdi.
Erdoğan, muhalefetin uzun zamandır değerlendiremediği benim ise İYİ Parti nazarında ümitli olduğum bu yeni siyasi potansiyeli çok iyi gördü ve buna dair adımlar atmaya başladı.
Benim bu noktada ciddi bir sorum var: Bu ekonomik ortamda, yeni bir siyasi merkez için gerekli argümanı dolduracak iktidar partisinde kaç siyasetçi var?
Ayrıca popülist ‘’reis’’ kültü işlenirken kullanılan 2. Abdülhamit öğeleri günlük hayatta iktidar seçmeni etrafında dönüp dururken, yeni bir İttihatçı ruh ne derece işlenebilir? Orası muamma. Çünkü İttihatçılık bir başkaldırı ruhudur ve hedefinde 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi olmuştur. Bu gerçek bu gün de değişmez. Yarın da değişmeyecektir.
Siyasi elitler ve düşünürler, Erdoğan’ın hamlesini müthiş bir ‘’şah-mat’’ olarak değerlendirip duruyor ama bu girişim ‘’İttihatçılık’’ olarak açık bir dille deklare edilse bile yine her zamanki gibi günlük toplu duruma bağlı, muhafazakâr ve milliyetçi seçmene dayanan iktidarda kalma hedefinde olan bir girişimden başka bir şey değildir. Şayet öyle olmasaydı Erdoğan, muhalefetin bu günü üzerine söylemlerde bulunmaz, Osmanlı vurgularıyla reis kültünü beslemeye devam ederdi.
Oysa Erdoğan, karşısında artık asla içlerine giremeyeceği; özellikle mülteci – sığınmacı sorunundan beslenen, henüz hiçbir siyasi partinin tekeline alamadığı, çoğunlukla muhalif sivil Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik anlayışına sahip büyük bir seçmen kesimi var. Bu kesim, Erdoğan ve ekibinin yıllarca yapamayacağı ittihatçılığı kendi kendine yapar, karizmatik bir lider ve akıllı bir ekip ile birkaç yılda iktidarı kucaklar. Çünkü bu kesim Erdoğan ve ekibinden önce de ittihatçıydı, Erdoğan’dan sonra da ittihatçı olmaya devam edecek.