Geçen hafta 6 günlük bir Romanya gezisi yaptık. Bu kez turla değil iki aile arabayla gezdik. Böylece gezdiğim ülke sayısı 18’e çıktı. Ne gördük, ne duyduk yazmak istedim. Öncelikle şunu söyleyeyim, beklediğimden daha iyi bir Romanya gördüm.
Tarihi binaları çok fazla. AB üyesi olduktan sonra yolları yenilenmiş. O fakir ülke kendini toparlamış. Bükreş ve bazı şehirlerde çok geniş ve ağaçlıklı yollar var. Orta çağdan kalma şatoları var. Tabii Kazıklı Voyvoda, namı diğer Kont Drakula şatosu çok ayrı bir yer. Şato’da tam bir ortaçağ havasını yaşıyorsun. Şato’nun içinde ayrı bir biletle girilen işkence odası var. O kadar kalabalıktan benden başka bu odaya giren yoktu. O zamanın işkence aletlerini büyük bir merakla tek tek inceledim. Kont Drakula’nın işkence aletlerini neden merak etmiyorlar ki. Yoksa ben de mi bir sadist ruh var.
Şaşırdığım konulardan biri de bütün gençler gayet düzgün İngilizce konuşuyor. Hiçbir ülke de bu kadarını görmedim. Yunanistan’da, Bulgaristan’da hatta hiçbir balkan ülkesinde böyle bir şey yok. Nasıl bir eğitim sistemleri var, bilmiyorum.
Braşov şehrinin en güzel şehirleri olduğunu söyleyebilirim. Tabii Romanya’da en çok gezilen ve merak edilen yerlerden biride başkent Bükreş’te ki Çavuşesku Sarayı. Fotoğraflarda siz sarayın bir yüzünü görüyorsunuz. Dört tarafının da aynı büyüklükte olduğu bir binayı düşünün. Manyak büyük bir saray. Tam bin 100 odalı. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise pentagon binasından sonra en büyük ikinci binası. Hala parlamento binası ve bazı bölümleri müze olarak hizmet veriyor.
Neden bu binaya Çavuşesku Sarayı diyorlar? Kim bu Çavuşesku? Neden kurşuna dizildi? Şimdi biraz bunu anlatalım. Romanya 13 Nisan 1948 tarihinde resmen komünist rejime geçti. 1989 yılına kadar bu rejimle yönetildi. Komünizm kapitalist sistem karşısında dayanamadı. Hepsi yıkıldı. Ancak diğer ülkelerde bu kansız olurken Romanya’da bu sistem çok kanlı bir şekilde yıkıldı.
Nikolay Çavuşesku 1965-1989 yılları arasında tam 24 yıl Romanya’yı yönetti. Başlangıçta içte ve dışta ılımlı bir politika izledi. O zamanın Sovyetler Birliği ile iyi geçinemedi. Batı ile arası daha iyiydi. Başlangıçta işler iyi gitti. Zamanla bu kadar güce sahip Çavuşesku diktatörleşti. Basını ve muhalefeti susturdu. Garip kararlar almaya başladı. Ekonomik olarak güçlü olmak için çok çocuk yapılmalı diyordu. Nüfus 20 milyondan 30 milyona çıkmalı diyordu. Bekar gençlere ekstra vergi getirdi, kürtajı yasakladı. Hamile kadınları takip edip doğurduğundan emin oluyorlardı.
Securitate denilen gizli bir polis örgütü kurdu. Bu örgüt telefon dinlemeden işkenceye kadar halk üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Bu sayede 24 yıl iktidarda kaldı. Her zaman sadece diktatörler uzun süre iktidarda kalırlar. Batı ile arası iyi olan Çavuşesku onlardan büyük borç paralar aldı. Bu paralarla sanayi ve tarıma yatırım yapacağına, büyük yollar yapan, büyük saray yapan Çavuşesku Romanya’sı borçlarını ödeyemez duruma düştü.
Borçlar için Batı ile anlaşan Çavuşesku gıda maddeleri dahil her şeyin borç karşılığında bu ülkelere gönderilmesi kararını almak zorunda kaldı. Her şeyi yurt dışına gönderilen halk fakirleşti ve yiyecek bulamaz hale geldi. Halk arasında büyük huzursuzluk başladı. 1989 da bir papazın diktatörü kınamasıyla başlayan isyanda 115 kişi öldürüldü.
Durumun kötüye gittiğini gören Çavuşesku sarayında halka açık büyük bir toplantı yaptı. Burada özür dileyeceğine yaptıklarını haklı çıkaran bir konuşma yaptı. Bunun üzerine o anda gelişen büyük bir protesto başladı. Halk saraya yürüdü. Çavuşesku sarayın çatısından bir helikoptere binip kaçmaya kalktı. Ancak taraf değiştiren ordu helikopteri inmeye zorladı. Çavuşesku ve eşi tutuklandı. Acilen mahkemeye çıkarıldılar ve haklarında idam kararı çıktı. Hemen bir duvarın önüne götürüldüler ve orada kurşuna dizildiler.
Evet. Acıklı bir hikaye değil mi? Buradan çıkarmamız gereken dersler var. Birincisi diktatörlükle yönetilen hiçbir ülkede huzur olmuyor ve işler iyiye gitmiyor. İkincisi batı adama borç verirken sanayi ve yatırıma değil, büyük saraylar, yollar yapmak için borç veriyor. Sonra borçlar ödenemiyor ve başlangıçta bu yollardan, köprülerden, saraylardan memnun olan halk fakirleşince homurdanmaya başlıyor.