13 Kasım 1980 yılında vefat eden son dönem alim ve mutasavvıflarından Mehmet Zahit Kotku efendi’nin hâl tercümesi(hayatını) bu haftaki yazımıza konu ediyoruz;
Mehmed Zahid Kotku Efendi Hazretleri miladi 1897 yılında Bursa'da doğmuştur. Ana ve babası Kafkasya'dan göçüp Bursa'ya gelmişlerdi. Dedeleri, Kafkasya'daki Şirvan'a bağlı Nuha'dandır. Eski bir hanlık merkezi olan Nuha'nın halkı Müslümandır ve Azeri Türkçesi ile konuşurlar. Bursa'ya geldiklerinde babası İbrahim Efendi 16 yaşında idi. Hamzabey Medresesi'ndeki tahsilinden sonra çeşitli yerlerde imamlık yaptı. İbrahim Efendi 1929 yılında Bursa ovasında imamlık yaptığı İzvat köyünde, 76 yaşında vefat etti ve orada defnedildi. Annesi Sabire Hanım ise üç yaşında iken vefat etmişti. Ağabeyi Ahmed Şâkir, Kudüs ve Çanakkale'de I.Dünya savaşına katılmış bir subaydır. Cephede hastalanarak 28 yaşında vefat etti. Babasının ikinci evliliğinden olan üç kız kardeşi vardır. Mehmed Zahîd Kotku Efendi, ilk mektebi Oruçbey İbtidadisi'nde okudu. Sonra Maksem'deki İdadî'ye devam etti. Bursa Sanat Okulunda okurken I.Dünya Savaşı başladığından 18 yaşında askere alındı. Askerlik yılları içinde birçok tehlikeler ve hastalıklar atlattı. Ordunun Suriye cephesini terk etmesinden sonra ağır müşkülatlara katlanarak, İstanbul'a geldi. Üç yıl da İstanbul'da yazıcı olarak askerliğini sürdürdü. İstanbul'da bulunduğu bu sırada, çeşitli dinî toplantılara, derslere ve vaazlara devam etti. Bu arada vilayet binası yakınında bulunan Gümüşheli Tekkesi'ne giderek Şeyh Ömer Ziyaeddin Efendi'ye bağlandı. Bu günden sonra manevî yönü günden güne gelişti. Bir yıl sonra Ziyaeddin Efendi vefat edince onun yerine geçen Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi yanında manevî âleme ve ruh olgunluğuna ait tahsilini tamamladı. 27 yaşında iken şeyhinden icazet aldı. Beyazıd, Fatih ve Ayasofya camilerinde derslere devam etti. Bu arada hafızlığını da tamamladı. Ayrıca hocasının işaret ettiği muhtelif köy ve kasabalarda dinî hizmetler ifa etti. Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursa'ya döndü ve bir süre sonra da evlendi. Babasından boşalan İvaz Köyü imamlığına tayin edildi. 16 yıl kadar imam hatiplik yaptıktan sonra Üftade Camii'ne nakledildi. Böylece tekrar Bursa'ya yerleşmiş oldu. Üftade Camii'nde 1952 yılı Aralık ayına kadar 7 yıl süreyle hizmet etti. Bu tarihte Gümüşhaneli Dergâhı postnişini Abdülaziz Efendi Hazretleri vefat etti. Bunun üzerine Mehmed Zahid Efendi Hazretleri İstanbul'a geldi. Önce Ümmü Gülsüm Mescidi'nde, daha sonra Fatih İskenderpaşa Camii'nde vazifeye başladı. Bu son hizmeti 1958 yılında vefatına kadar devam etmiştir. İrşad hizmetlerini yıllarca minber ve mihraptan yapmış olan Mehmed Zahid Kotku Efendi Hazretleri'nin cemaatleri saf saf bereketlenerek Türkiye'nin her yanına, hatta İslam dünyasının her yanına yayıldı. En uzak ve ücra yerlerde bile sevenleri, bağlıları vardır. Fatih'teki bu küçük ve mütevazı camii, bir çınar tohumu gibi, zaman içinde dal budak saldı ve gönüllere ferahlık serpti. Mehmed Zahid Efendi Hazretleri'nin ilk üstadı olan Gümüşhaneli Hazretleri'nin bir milyondan fazla bağlısının bulunduğu söylenir. "1880'li yıllarda II. Abdülhamid Han hilafetin İslam âlemindeki etkisini artırmak için, çeşitli İslam ülkelerine derviş kafileleri göndermiştir. Komor Adaları'na da Gümüşhaneli Dergâhı’na mensup dervişler göndermişti. Onların bölgemizde oluşturdukları halka, o zaman azınlıkta bulunan Müslüman nüfusu, çoğunluğa dönüştürmüştü. Halen mevcut ve faal olan Komor Adaları'ndaki Gümüşhaneli Dergâhı’na mensup bir kimsenin manevî zevki ile zat-ı âlilerini ziyaret etmekten şeref duyarım." Bu son paragraf, 1976 yılında İstanbul'da geçen ve "İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısı"na katılan "Komor Adaları İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı" tarafından Mehmed Zahid Kotku Efendi Hazretleri'ni ziyareti, sırasında söylenen sözlerdir. Mehmed Zahid Efendi Hazretleri'nin camide yaptığı hizmet, çoğunlukla sohbet şeklinde olurdu. Klasik ilmihal bilgilerini değişik ve aktüel manalarla değerlendirir, ayet ve hadisleri ikna edici bilgilerle naklederdi. Dinleyicileri arasında bulunan esnaf ve çiftçiden öğretim üyesine, ilim adamından devlet adamına kadar değişen cemaati sohbetten beklediği her şeyi alır, sanki dış dünyadan sıyrılırlardı. Bilhassa pazar ve cuma sohbetleri için çok uzaklardan gelenler olurdu. Pazar ikindilerinde başlayan ve hadis açıklamalarına dayanan sohbetlerinin devam ettiği yılları içinde, adeta bir açık üniversite gibi öğretici ve yetiştiriciydi. İnsana hizmeti maddî ve manevî sahada bir bütün olarak düşünen Mehmed Zahid Efendi Hazretleri, ancak dünyevî gelişme ve ilerlemelerin ahiret âlemine bir hazırlık manasında olduğunun unutulmaması gerektiğini her haliyle belli ederdi. Onun asıl düşüncesi ve faaliyeti, bağlılarının manevî hayatları ve ebedî saadetleriydi. Bu gerçeği gösteren enteresan bir de anekdot nakledilir: Mehmed Zahid Efendi Hazretleri en ağır hastalıklarından birini çekmekte idi. 40 derecelik ateşle yattığı halde elinde tespihi zikre devam etmekte idi. Tedavisi ile meşgul olan bağlısı doktor, bu durumun sağlığı açısından sakıncasını ifade ederek, mümkünse vazgeçmesini ister. Ancak Mehmed Zahid Efendi şu ince ve etkili cevabı verdi: "Ne yazık, zamane müridleri, seyr-i sülüklerinde yapmakla mükellef oldukları günlük evrad ve ezkarlarını tembellik veya gafletle terk ederek, fetretlerinin yükünü şeyhlerine bırakıyorlar." Böylece gerçek bir mürşide yakışır bir biçimde, kendisine bağlananların maddî ve manevî yüklerini omuzladığını göstermek istiyordu. Öğütlerinin temeli, Müslümanların kardeş olduğu gerçeğine dayanırdı. Kardeşliğin gereği olan yardımın, hizmetin bütün icaplarıyla yapılmasını isterdi.
Mehmed Zahid Efendi ömrünün son yıllarında rahatsızlandı. 1979 yılının yazında uzun süre kalmak için gittiği Hicaz'dan ağır hasta olarak 1980 Şubat'ında dönmek zorunda kaldı. Bir ay sonra midesinden bir ameliyat geçirir. Hac mevsimi gelince Hicaz'a gider. Dönüşünden bir hafta sonra 13 Kasım 1980'de perşembe günü öğleye yakın dâr-ı bakâya irtihâl eyler.
Cenaze namazı Süleymaniye camiinde "muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemm-i gafîr" tarafından kılınarak, mübarek vücûdu, Kanunî Türbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve üstadlarının yanındaki istirahatgâhına defnolunur.
NASİHATLERİ
Mehmed Zâhid Efendi (Rahmetullahi Aleyh), sohbetlerinde ve hususî nasihatlerinde sünnet-i seniyyeye bağlılık konusu üzerinde daima önemle durmuş ve dini yaşamanın bununla mümkün olduğunu beyan ile şu nasihatte bulunmuştur:
“İslâm dini daima tekemmülü emreder. Bu ise ancak Allah Te‘âlâ’nın emirlerini tutmakla olur. Bir taraftan ibâdât, tâat, hayr ü hasenat yapma gibi evâmirine yapışmakla birlikte, diğer taraftan, yine Allah Te‘âlâ’nın yasak ettiği, yapmayın dediği şeyleri yapmamak ve bu yasaklardan son derece sakınmak, kaçmak, hem de aslandan korkup kaçar gibi kaçmak lâzımdır. Bundan sonra da iki cihan serveri, başlarımızın tâcı, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sünnet-i seniyyelerine tam manasıyla sarılınmalıdır.”
Günlük amel ve ibâdetler konusunda yol gösterici olan Mehmed Zâhid Efendi (Rahmetullahi Aleyh), sünnet-i seniyyeye sarılıp, bid‘atlardan kaçınma hususunda bir başka sohbetinde şöyle demiştir:
“Kur’ân-ı Azîmüşşan’ı her gün okuyup emirlerini dinlemek ve nehyettiği yasaklardan korkup kaçmak ve daima Cenâb-ı Hakk’ın rızasını hedef edip gözlemek, razı olduğu her işi yapmaya gayret edip, razı olmadığı her şeyden son derece uzak kalmaya çalışmak lâzımdır. Bunlarla beraber “bid‘at” denilen Peygamberimizin istemediği şeyleri de terk etmek ve sünnet-i seniyyesinden de kıl kadar ayrılmamak; sözü yerinde söylemek ve az konuşmak da senin âdetin olsun. Sakın kimseyi incitme, kınama, aleyhinde katiyen konuşma ve iyi bil ki, Allah Te‘âlâ Hazretleri hepimizi ve her şeyi pek iyi görmekte ve bilmektedir.”
Gafleti izale etmenin yolunun sünnet-i seniyyeye ittibâdan geçtiğini ve gelecek nesillerin bu şuur üzere yetişmeleri gerektiğini bir başka vesileyle, şu sözlerle ifade etmiştir:
“Gafleti izale etmek gerekir ki, bunun için de Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye uymak lâzımdır. Bu da henüz çocukken ebeveynin ikaz ve gayret sarf ederek çocuğundan gafleti kaldırması ile olur. Eğer çocuk bu yolların dışında yetişmiş ise onu uyandırmak artık ancak ve ancak Allah Teâlâ’nın lütfuna kalmış bir şeydir.”
“Rızkını Allah’a havale et. Bir insan, ‘Şu sanatı yapayım, şu işi yapayım da rızkım oradan bana gelsin.’ der. Bir de vardır ki rızık onu kovalar. Nasıl kovalar bilir misin? Sabahleyin erken vakitte kalkıp abdestini alırsın. Namaz için camiye gelirsin. Camiye ama evde olmaz. Eğer camii yoksa etrafında o başka! Sabah namazını kılarsın. Sabah namazını kıldıktan sonra korkma ve kaçma! Otur. Ne kadar zaman? Bayram namazını kıldığımız zamana kadar. Yani güneş doğuşundan asgari 30, 45, 1 saat otur. Kur’ân oku, bildiğini oku, yalvar-yakar ne dersen de! 2 rekât namaz var. İşrak namazı deriz adına. Nafile bir namazdır. Bu işrak namazını kılar işine gidersen senin arkandan senin rızkın seni kovalar. Yakarlar seni neredeysen, kaçırmaz seni. Ama bunu yapmadan ben rızkımı kazanacağım dersen hem kendini yorarsın hem de eline taksimde neyse ondan başka bir şey eline geçmez. Çok geçse ne olacak. Farz edelim, çalıştık çabaladık geceyi gündüze kattık, derken milyonların sahibi olduk. Birçok apartmanlara sahip olduk, mallara mülklere sahip olduk, herkes bizi parmakla gösteriyor. Ne kıymeti var. Gözünü yumdun mu hepsi bitti. Ne taksim edebildiyse o tarafa o gider kendinle. Gerisi boş.”
Mehmed Zahid Kotku Efendi Hazretleri'nin sohbet ve hitabeleri, vefatından sonra derlenerek kitaplaştırılmış ve şu adlarla yayınlanmıştır:
Tasavvufi Ahlak, (5 cilt),
Nasihatler (2 cilt),
Mü'minlere Vaazlar (2 cilt),
Nefis Terbiyesi,
Ana-Baba Hakları,
Cennet Yolları.
Akaid.
Selam ve Dua İle