BP Türkiye’den çekiliyormuş. Bütün istasyonlarını PO’ya (Petrol Ofisi) satın almış. Bir Türk olarak gurur duydum. Dedelerimizin büyük bir gayretle kurduğu, bir zamanların yerli ve milli akaryakıt dağıtım şirketi bugün ülkemizdeki bütün BP istasyonlarını satın aldı. Helal olsun.
Dedelerimiz bakmışlar ki kara sabanla artık çiftçilik olmuyor, öküzleri satıp traktör almaya başlamışlar. Atla, eşekle seyahat olmuyor, araba almaya başlamışlar. Uzaklara arabayla gidilmiyor, uçak yapmışlar. Evet yanlış duymadınız. Dedelerimiz 1944 yılında yolcu uçağı yapmışlar.
Yapmışlar ama bunun için mazot lazım, benzin lazım. Bunların tüm ülkeye dağıtılması lazım. Bunun için 1941 yılında bakanlar kurulu kararıyla Petrol Ofisi’ni kurmuşlar. Sonra benzini mazotu dışarıdan satın almayalım, biz üretelim demişler. 1965 yılında devasa Tüpraş ı, Petkim’i kurmuşlar. 1933’te kumaş fabrikası Sümerbank’ı kurmuşlar, 1935 yılında ilk şeker fabrikasını kurmuşlar, 1934 yılında ilk kağıt fabrikasını kurmuşlar. Bunları o yoklukta hep devlet eliyle yapmışlar.
70 sene sonra hükümetler bize dediler ki devlet fabrika mı kurarmış, mazot mu dağıtırmış. Bunlar artık geride kaldı. Devletçilik komünizm işi. Biz şimdi bütün bunları özelleştireceğiz. Özelleştikten sonra bakın bunlar nasıl uçacak, coşacak dediler. Devletin malı satılır mı diyenlere çağdaşlıktan nasibini almamış, geri kafalı dediler. Yabancılara fabrika satılır mı diyenlere fabrikayı söküp götürecek değiller ya dediler.
O zaman anladık ki dedelerimiz biraz geri kafalıymış. Fabrika yapmak gibi boş işlerle uğraşmışlar. Neyse ki şimdiki ileri görüşlü hükümetlerimiz bu yanlışı fark etti ve POAŞ ı (o zaman ki adı POAŞ tı) satmaya karar verdiler. Çok da güzel yaptılar. Nasıl mı yaptılar, anlatalım.
Özelleştirme kararı aldıktan sonra 2000 yılında bir ihale yaptılar. POAŞ’ı satışa çıkardılar. En çok parayı Hayyam Gariboğlu verdi. Ama nedense ihaleyi iptal ettiler. İkinci ihaleyi Doğan şirketler grubu ve İş Bankası ortaklığı 1 milyar 260 milyon dolar teklifle kazandı. Kazandı ama şirketin sahibi Aydın Doğan’ın medya şirketleri vardı ve medya sahiplerinin kamu ihalesine girmesi yasaktı. Kimse yasak falan dinlemedi. Bunlar aşılması kolay, basit konulardı.
Bu para POAŞ gibi bir şirket için oldukça düşüktü. Şirketin sadece 1999 yılı cirosu 2,7 milyar dolardı ve yılda 230 milyon dolar kar etmişti. Satış için % 40 peşin verilmeliydi. Zaten bu kadar para POAŞ’ın kasasında vardı. Geri kalan miktar için İş Bankası Aydın Doğan’a kredi verdi. Bu kadar yüksek kredi vermesi banka kanunlarına aykırıydı ama dediğimiz gibi, bunlar aşılması kolay, basit konulardı.
Borcun geri kalanı şirketin karıyla kendiliğinden ödendi. 2005 yılında İş bankası yüzde 50 hissesini 616 milyon dolara Aydın Doğan’a sattı. Sattı ama para almadı. Bankadan uzun vadeli kredi verdi. 6 ay sonra Aydın Doğan şirketin sadece yüzde 34’ünü tam 1 milyar 54 milyon dolara yabancılara sattı. 6 ayda haybeden 538 milyon dolar cebe indirdi. Yani cebinden bir tek kuruş dahi vermeden Petrol Ofisi’nin sahibi oldu. Üstelik haybeden üstüne para kazandı. Dedelerimizin kemikleri, bizim de burnumuz sızladı.
Bugün dedelerimizin alın teriyle kurduğu, tamamen yerli ve mili Petrol Ofisi’nin tamamı yabancıların oldu. İsviçre Cenevre merkezli Vitol Grubu şirketin tek sahibi. Bundan sonra benzinimizi Petrol Ofisi’nden alacağız. Biz benzin aldıkça İsviçre para kazanacak. Bizim paramızla İsviçreliler huzurlu ve mutlu bir şekilde Alp dağlarında kayaklarını yapacaklar. Biz dünyanın kişi başı milli geliri en yüksek ülkesiyiz diye hava atacaklar. Bence biraz da haklılar. Zorla almadılar ya. Biz sattık. Dedelerimizin kurtuluş savaşından sonra o yoklukla kurduğu her şeyi sattık. Satarsak uçacağız, coşacağız dediler. Nasıl, coştuk mu?