Öncelikle yazıma diksiyon kavramını açıklamak ile başlamak istiyorum. Diksiyon, seslerin, sözcüklerin, vurguların, anlam ve coşku duraklarının hakkını vererek söyleme biçimidir. Bir başka deyişle sözü kullanma, konuşma eyleminin ögeler arasındaki bağlantıları, durakları, vurgulamayı, titremlemeyi, ilgilendiren bölümüdür.
Size bunu “İnci Taneleri” dizisindeki Yılmaz Erdoğan’ın muhteşem repliğini diksiyon örneği olarak vermek istiyorum. Küçük bir otelde resepsiyon görevlisi, öğretmen olan Yılmaz Erdoğan’a “Ben buralardayım hocam.” diyor. Suçsuz yere hapiste yatmış masum bir öğretmenin küçük pansiyon odasında çamaşır yıkarken çektiği ıstırabı aynı cümle ile “Ben de buralardayım.” İfadesini acı, hüzün, çaresizlik, suçsuzluk ve gerçek hayat içindeki sıkıntılı durumu ses tonu ve duraksama ile aynı cümleye iki farklı mana katmış, birinci cümleden görevlinin ihtiyaç halinde pansiyon içindeyim, bana istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz manasını katmış, ikinci cümlede ise kişiyi hayatın gerçekleri sonucu getirdiği derin tecrübe ve yaşanmışlıkların acısının ses tonuna yansımasıdır. Bu örnekte gördüğümüz gibi diksiyonu iyi olan bir kişinin (Yılmaz Erdoğan’nın) anlatmaya ve göstermeye çalıştığı aslında sıradan cümlelere derin anlamlar katabildiğidir. Bu, dilimizin bize sunduğu muhteşem bir fırsat ve değerdir. Dilin ifade zenginliğidir. Dildeki kelimeler sadece TDK’deki anlamları taşımaz dildeki kelimeler cümle içinde ifade edenin ses tonu, vurgu, diksiyonuna göre anlamlar da taşır. Aynı cümle bile iki farklı kişide iki farklı söyleyişte, iki farklı anlam boyutu taşıyor.
Burada yazımın anlaşılırlığını arttırmak için vurgu kavramını da vermem gerekir. Vurgu, dil biliminde bazı hecelere ve ya sözcüklere daha fazla önem yüklemektir. Sözlü anlatımlarda vurgulanan hece ya da sözcük diğerlerinden farklı tonlanır. Diyeceksiniz, biz neden bir cümlede bir kelimeyi daha baskın söyleyelim? Belki cümlenin büyüsünü, anlamını, derinliğini o cümlede baskın söylediğin kelime sayesinde anlamı karşı tarafa kodlayabileceksindir. Sıradan bir söyleyiş senin aklının içindeki derin ifade zenginliğini taşımayacak ve karşı tarafa aktaramayacaktır.
Bir diğer ve son kavramımız ise “tonlama”dır. Bunu da açıklayarak yazımın içeriğini daha güzel ifade etmiş olacağım. Tonlama, ses perdelerindeki değişiklik olarak tanımlanır. Konuşma sırasında kelimelerin ve cümlelerin farklı tonlarda çıkması ile iletişim daha etkili hale getirilir. Duyguları ve düşünceleri bir uyum içerisinde tutmak için konuşma sırasında tonlama yapmak gerekir. Yüksek ya da alçak sesle konuşmak da tonlama sayılır. Peki, neden tonlama yapmalıyız? Dakikalarca dinlediğimiz bir kişinin kısık ve aynı ses titremesiyle konuştuğunu düşünün ve sizin de onu dinlemek zorunda kaldığınızı düşünün. Dinlerken boğuluyormuş ve sıkıntıdan patlıyormuş gibi hissedersiniz.
Evet, iyi bir edebiyatçı ya da Türkçeci olmayabilirsiniz ancak konuşmamızdaki ses tonunu, vurguyu ve diksiyonu doğru ve yerinde kullanırsak belki de daha çok dinleyici kitlesine ulaşabilir ya da dinlenen, sohbeti sevilen, dikkate alınan olmanıza katkı sağlar. Bir öğretmen olarak kırk dakika öğrencilerimin beni aynı ses tonuyla dinlediğini görmedim. Ses tonumu her değiştirişim ilgiyi arttırmış, vurgularım merakı ve dikkati sağlamış, diksiyonum ise benim ve dersimin ilgi ve isteyerek dinlenmesine katkı sunmuş, hizmet etmiştir. İyi ve doğru bir ses tonu veya vurgulama ile doğru anlaşılmamız dileğiyle…