Vali Turan’dan proje sınıfına ziyaret
 İl Genel Meclisi’nden kamping alanına red
Bugün şiddetli yağmur bekleniyor
Paranoya ekibinden  Lüleburgaz’a özel teşekkür
Bu yazı 21 Şubat 2024, Çarşamba 09:04:01 tarihinde eklendi. 1090 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

ZAMANI YAKALAMAYA ÇALIŞIRKEN UNUTTUĞUMUZ BİR BEN VAR - Burcu Çalışkan

ZAMANI YAKALAMAYA ÇALIŞIRKEN UNUTTUĞUMUZ BİR BEN VAR

 

Zaman hızla akıp gidiyor. Her alanda değişim kaçınılmaz.  Modern dünyanın getirdiklerine ayak uydurmaya çalışırken, varoluşsal gerçekliklerimizi unutmuyor muyuz?

Hepimiz nihayetinde sonlu canlılarız. Paramızı bile harcarken birkaç kez düşünüp doğru yere aktarma planları yaparken, tek bir tane olan yaşamımızı hiç sorgulamadan, sistemin getirdiklerine uyumlanmış bir şekilde hesapsız nasıl harcayabiliyoruz?

Belki şimdi diyeceksiniz, elbette düşünüyoruz. İş, kariyer hedeflerimiz var. Çocuğumuz için gitmesini planladığımız okullar var. Eğer bunlar gerçekten sizin hayalleriniz ve arzularınız ise, yaptığınızda size getirisi hayatınıza canlılık olarak geri dönüyorsa devam edin. Ancak bunlar sizin için bir zorunluluk ise, arzu ve istekten ziyade bir dayatmanın (aile, toplum, eş) sonucu ise orada durmak, bakmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Bu noktada Nietzsche’nin “Bengi Dönüş” kavramından bahsetmek istiyorum. Olayların belli bir döngüde sonsuza dek yinelenmesini kapsar. Hepimizin hayatı döngülerden oluşmaktadır. Doğmak ve ölmek, uyumak ve uyanmak, acıkmak ve yemek yemek, işe gidip çalışmak, para kazanmak ve harcamak, haftanın bazı günleri spor yapmak, her sabah güne sevdiğimiz bir şekilde başlamak gibi. Bu döngüler kırılması gereken, içinden çıkılması istenen değil, tam tersi bizi canlı tutan, neşe katan, iyi hissettiren, arzularımızla paralel bir şekilde oluşmalıdır.

“Hayatınızı öyle bir kurgulayın ki, sonsuza dek başa sarsa da size keyif versin,” diyor Nietzsche. Kendi kaderini yazmayı bırakıp sürüye katılırsan, arzularına sırtını dönmüş olur ve öfkeli bir küskünlük hissedersin, diye de ekliyor. Hayatın anlamsız, boş, kuru gelmeye başlar.

“Dışarıdan bakınca her şeyim var, herkesin istediği bir hayatı yaşıyorum ama kendimi mutsuz hissediyorum” yakınması ile gelen danışanlar oldukça çoktur. Böyle hissettiğimiz anlarda orada biraz durmalı ve seçimlerimizi gözden geçirmeliyiz.

Yaşadığımız bu dönemlerde her şeyi o kadar hızlı tüketir olduk ki, hatta bu aralar “deneyimlemek” adına her an yeni bir şeyi hayatımıza gelişigüzel alıyoruz. Sonra çabucak sıkılıyoruz ve bırakıyoruz. Sonra bir yenisi, bir yenisi…

Yeni yerler, yeni restoranlar, yeni kurslar, yeni spor türleri, yeni teknolojik aletler, yeni kıyafetler, hayatımızı kolaylaştırmak bahanesi ile bize sunulan her şeyi ama her şeyi alıyoruz. Mutfak tezgahının üstü her türlü robotla dolup taşsa da biz yine de yeni çıkan bir şeyi almaya devam ediyoruz. Almazsak eksik kalacağız gibi… İçimizdeki eksikliği evlerimizi tıka basa doldurarak, satın alarak kapatmaya çalışıyoruz. Zamanın dışında kalmak, korkutuyor bizi. Çünkü, mutluluğu böyle elde edeceğimize inandırılıyoruz. Sadece listemize bir tik atmak ve bir sonrakine geçmekten ibaret oldu sanki bütün olması gereken.

Aynı şeyi çocuklarımız için yapıyoruz. Onları gözlemlemeden, gerçekten neye yatkınlıkları var bilmeden bir kaos ortamının içine atıyoruz. Daha doğar doğmaz gitmelerini istediğimiz bir yol belirliyoruz. Yer kalmaz kaygısı ile bebekken o okullara ön kayıt yaptırıyoruz. Anneliği kitaplardan okuyup öğrenmeye kalkıyoruz. Uyku eğitimi almalı, Alman, Fransız ekolüne göre yetişmeli, piyano çalmalı, basket oynamalı, kız ise kesin bale yapmalı, Fransızca bilmeli, ama tenis de çok cool onu da öğrensin derken hafta sonu oradan oraya çekiştiriyoruz. Çocuğu hissetmeye, anlamaya, onun tüm olumsuz ve olumlu duygularını, öfkesini anlamlandırmasına fırsat bile vermiyoruz. Kendi içimize, eksiğimize, arzularımıza bakamıyoruz ki. Kendi içimizi duyamıyoruz ki… Çocuğumuzu nasıl kapsayacağız..

Sadece yaşadığımız bu hızlı, tüketici konumda olduğumuz hayatı, kaotik ilişkilerimizi, çatışmalı evliliklerimizi normalize ederek aktarıyoruz. Aslında onlar, gelişsin diye götürdüğümüz o kurslardan daha çok, sizin hayatınızda; neyi, nasıl yaptığınıza ve onlara nasıl hissettirdiğinize bakıyorlar ve onu içselleştirip kendi hayat tarzları haline getiriyorlar.

Bizler kendi arzumuz olmayan döngülerle, sürüye uygun davranmak adına hayatımızı tıka basa doldurursak, gerçek ihtiyacımız olan arzularımıza, bizi mutlu eden döngülere nasıl alan açabiliriz ki…

Sevgiyle kalın…

Yazdır Paylaş
Diğer Burcu Çalışkan Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek