Sevdiğimiz insanlar, şimdiye kadar bizimle yolumuzu paylaşmış olan insanlar, yolculuklarında bizden farklı seçimler yaparak başka yollara girebilirler. Bazen bu yollar çıkmaz sokaklardır, bazen dünyanın diğer uçsuz seçeneklerine ayrılan el değmemiş patikalardır. Her halükarda, seçilen veya sonuç olarak gelen bu yollar bizim yolumuzdan ayrı olduğu için ‘kötü’ değillerdir. Onların yoludur.
Yaşamda keskinlikleri ve sabitleri severken, geçişleri unuttuğumuz bir zaman dilimi içinde, bizden ayrı atılan adımları “aşağıda” görme eğilimimiz, bizleri diğerinin yolculuğuna, duygu durumuna, potansiyel gücünü kullanımına dair ‘saygı’ duymayan bir noktaya getiriyor.
Sabitlerimizi sevenler olarak, yeni nesil kurallara biat ederiz “sana uymuyorsa bırak gitsin.”
Bana uymuyor ama; “şimdiye kadar yaptığı yoldaşlığa teşekkür ederim.”
Diğer bir seçenek olabilir.
Yaşamda, bu sistemde, her şeyi iki ucu ile deneyimleriz. Kutupluluk yasası. Bunun dışında bir şey dualite sistemine dahil olan varlık için geçerli değildir. Bir ucundan bağlandığımız, diğer ucunu da mutlaka yaşayacaktır. Bütünü görmek, kişinin aynı duygunun iki kutbunu da yaşamasına özgürlük tanır.
O çok sevip güvendiğimiz, aynı noktadan ve sebepten sevmediğimiz, güvensiz hissettiğimize dönüşebilir. Tamamlanma, bu iki ucun da yaşanması ile mümkün olacaktır.
Gerçek bir seven ve bağlılık yaşayan olarak, yaşama dair bize uygun adım atılmadığında, ilişkimizi bitirmeye gönüllü bir hareket sergiliyorsak, cümlenin başındaki “gerçek” kısmını sorgulamakta fayda var.
Bu, “ne olursa olsun kucaklamak” demek değil, olanın olmasına alan tutmak demektir. Aynı zamanda, karşımızda bu patlamalar olurken kendi sınırlarımızı da layıkıyla korumak demektir.
Olmasına izin vermek ve kabullenmek arasında çok önemli bir fark vardır.
Birinde görmezden gelme refleksi çalışırken, diğerinde gözlemleyip hakim olmak vardır.
Görmezden gelme tahammül içerirken, gözlemlemek şefkat içerir.
Tahammül ettiğimiz süre arttıkça öfke oluşurken, şefkat gösterdiğimiz süre artıkça iyileşme gerçekleşir.
Tahammülden kaynaklı öfke sonrasında ilişki kopabilir ve kişi “baştan beri haklıymışım” yargısına girebilir.
Şefkat kaynaklı iyileşmenin sonucunda, ilişki dönüşebilir ya da doğal bir şekilde ayrışma gerçekleşir. Kişiler arasında bir husumet oluşturmadığı gibi, olası tekrar kesişmelerde göz hizası bir alan açar.
Bu şifalandırma, karşımızdaki için değil, kendimiz içindir. Kendi kalbimizi, evrensel ahlakımızı, evrensel sisteme dair bilgimizi koruduğumuz ve kullandığımız yerde tutar bizleri.
Karşımızdakini şifalandırmak için çıktığımız yol, maalesef ki hiyerarşik bir yapıdadır ve burada göz hizasında değilizdir. Egosal bir iletişimdir ve sonludur. Aşağıdaki ve yukarıdaki vardır tabii doğal olarak da bir iyileşmeden bahsetmek pek mümkün olmaz.
Bu yüzden, tuttuğumuz alan da, bütünü görme çabamız da kendimiz içindir.
İnsan varlığı, dünya yolculuğunda, ikilikleri bütünleştirme, tek yapma oyunu içinde olduğundan iki tarafı da deneyimleyecektir. İstisna olmadan. Bu yüzden bazı yollar ayrılacak, bazı yollar birleşecektir. Burada ne kendimize ne de diğerlerine “iyi-kötü” etiketi yapıştırmadan, doğamızın gereğinin bu olduğunu bilerek ilerlemek, bizleri yaşamın akışında tutunmadan ilerleyen varlıklar haline getirir.
Dişil enerjiyi kullanmak bu demektir. Kadın-erkek fark etmeksizin, kavrayış, dişil enerjinin ustalığından gelir.
Giden gider, kalan kalır değil; ne olursa olsun gelir, ne olursa olsun gider ve bu sonsuz tekrar edebilir, yaşamın doğası budur. Biz hancıyız, yolcular da hep vardır.
Bir ayrışma yoktur, nefes vardır.
Sevgiyle kalın..