Ne kadar yumuşayabilirsin?
Hayatın tüm sertliklerine inat, ne kadar yumuşayabilirsin?
Ne kadar coşku dolu olabilirsin?
Hayatın tüm senden aldıklarına rağmen, ne kadar hayata karşı yeniden heyecan duyabilirsin?
Ne kadar güvenebilirsin?
Tüm kalp kırıklarına, yanılgılarına rağmen ne kadar güvenebilirsin?
Neleri yumuşatabilirsin?
Ne kadar yumuşayabilirsin?
Sesin, hareketlerin, bakışların, kalbin ne kadar yumuşayabilir?
Çünkü tüm hayat, yumuşayabilme istekliliğimiz kadar…
Tüm fırtınanın ortasında yumuşayabilir misin?
Narin ama güçlü kalabilir misin?
Bir çiçeğin, fırtınanın ortasında gösterdiği nezaketi gösterebilir misin?
İsyan etmeden, köklerini zarafetle toprağa doğru derinleştirirken, yapraklarını rüzgârın savurmasına izin verebilir misin?
Yumuşadıkça güçleniyoruz, biliyor musunuz?
Karanlık ne kadar güçlü olursa olsun, ışığı var eden de aslında karanlığın kendisi…
Tüm o nefessiz anlarımız,
Karanlık düşman değil,
Ona savaş açmak,
Kendine savaş açmakla aynı şey…
Yapabileceğin tek şey,
Karanlığı yumuşamaya bir davet olarak kullanmak,
Hayatın tüm sertliklerine inat,
Tüm sıkışmalarına, karanlığına, kalp kırıklarına rağmen,
Sertleşmeden, zarafetle kendin gibi o kırıldığın yerden açarak genişlemek mümkün!
Oranın meyve vermesi bile mümkün.
Yeter ki, kırıldığın o yer, kara deliğe dönüşüp, ne var ne yoksa yakıp yıkan bir alana dönüşmesin.
Kırıldığın yer, güçsüzlüğün olmasın,
İzin ver HAYAT IŞIĞIN olsun.
O yüzden gösterme işaret parmağını,
O bana bunu yaptı, böyle kırdı deme işte!
Kendi ışığını bulmak için karanlığı kullan ki,
Karanlık, ışığın göz kamaştırıcı haline eninde sonunda teslim olsun!
Ve sana düşen sadece
PARLAMAK olsun…
Sevgiyle kalın…