Bu sıra bahar dönemi ya, havaların ısınması bir yana, ekim-dikim bağlamında köye daha çok çıkıyoruz. Hafta sonlarını özellikle kaçırmamaya çalışıyoruz.
KÖYÜN DEMİ, KOMŞULUĞUN ÖNEMİ
Köye vardığımızda da gayr-ı ihtiyârî karşı komşumuzun tarafına doğru şöyle bir bakıyoruz. Diğerleri zâten burada da, onlar geldiler mi acabâ?
Evet; işte gelmişler. Arabaları kapıda. Sabah inşâllâh hoşgeldine gideriz.
YEMEK SONRASI, ÇAY SOFRASI
Nitekim de öyle oldu. Öğleye kadar fidelerimizi diktik. Etrafını çevirme işini öğleden sonraya, cansuyu dökmeyi de akşama doğruya bıraktık.
Yemek sonrası karşıya geçtik.
MEĞER SÂDECE BİZ DEĞİLMİŞİZ
Lütfi Ağabeyler, kışları gittikleri İstanbul'dan dönmüşler. HOŞGELDİNİZ için yoldayız. Yaklaştığımızda gördük ki; meğer özleyen ve de yollarını gözleyenler sâdece biz değilmişiz. Bizim de görmek istediğimiz bu değerli komşularımızın da burada bulunması ne hoş tevâfuk oldu çok şükür.
ALLÂH CC NAZARDAN ESİRGESİN
Lütfi Ağabeyler, eşi Türkân Abla ve çocukları çok iyi, hoşsohbet, ünsiyetli, meymenetli ve de ağzlarından küfür bir yana, değil çirkin, argo diyebileceğimiz, şimdiki toplumun normâl karşıladığı türden bile söz çıkmaz. Baba ve annelerini de tanıyoruz. Onlar da öyleydiler.
BİZLER DE İNŞÂLLÂH
Büyüklerimiz de çok iyi anlaşıyorlardı. Rabbimiz cümlesine rahmetiyle muâmele eylesin. Âmin. İyinin iyiliği, kötünün kötülüğü söylenir. İnşâllâh onlar gibi bizler de hayırla anılanlardan oluruz.
İYİ KOMŞULUK NE GÜZEL ŞEY
Burası köyün HARMAN BOĞAZI denen mevkii. Komşular; Telat Melikoğlu, Lütfi KAHRAMAN, herkesin ÖNER olarak bilip çağırdığı, nüfusta Ömer Melikoğlu, Sefâ PALA ve Ali PALA biraradayız. Eskilerden, yenilerden muhabbet ganî oldu.
ESKİ İNSANLAR, YENİ MUHABBETLER
Bizim koca koca adamlar olarak bildiğimiz geçmişteki babaların 50'li, 60'lı yaşlarda vefat etmiş bulunmaları, şimdiki yaş ortalamasının 70-80 bandında olması, eskiden insanların 100 lira ödünç için uğraşırken, ya da çarşıya gitmeye araba parası olmazken bugün her kapıda araba olması falan üzerinden eski-yeni insanların karakteri, siyâsî yaklaşımları üzerinden değerlendirmeler yapıldı.
SİYÂSET DİNDEN ÖTE Mİ?
Şimdi biz burada söylemleri somutlaştırarak kimilerini somurtkanlaştırmayalım. Hem yazının tadı bozulmasın. Sonuçta, insanlar her ne kadar dinle siyâseti karıştırmayalım deseler de herkes tercihleri üzerinden de sorgulanacak sonuçta. Herkes bu noktada savunmasını hazırlamak zorunda. Şu parti, bu parti demiyoruz. Bir defâ, bizim bile burada din ayrı siyâset ayrı lâfını kullanmamız çok tehlikeli bir söz.
DÎNİ GÖZETMEDEN OLMAZ!
Şunu bilmeli ki, tuvâlete gitmenin bile müslümancası vardır; onun da bir âdâbı vardır. Sen kendine yönetici seçiyorsun; kim din için, millet için, dünyâ için, âhiret için faydalı oluru düşünmek zorundasın.
GEREKÇE DERDİN VARSA MESELE YOK!
Ama o hırsız, yok adâletsiz. Doğrudur. Ben de git oyunu ona ver, buna ver demiyorum zâten. Ben diyorum ki; Allâh; DOĞRULARLA BERÂBER OLUNUZ buyurduğuna göre yaptığın tercihen, dolayısıyla verdiğin oyundan da sorulacaksın. O zamana göre gerekçelerini hazırla. Benim derdim bu. Bâzıları siyâset sanıyorsa tamâmen yanılıyorlar. Benimkisi bildiğim kadarıyla insanları din adına, diyânet ve de dünyâmız-âhiretimiz adına uyarmak...
HEPSİ YAZILSA KİTAP OLUR!
Neyse; orada konuşulanları anlatmaya kalksak kitaplık boyutta malzeme çıkar ki, ne yazmakla biter, ne yer, ne de zaman yeter. En iyisi dinlemek!
Rabbimiz, adından muhabbetin hasıl olduğu Efendimiz SAV in sevgi yolundan bizleri ayırmasın ve sonsuz hayâtta da bizleri böylece komşuluğunda buluştursun; cümleye de böyle güzel komşuluklar lûtfeylesin Âmîn.
CUMARTESİ EYMÜR, PAZAR SARAYCIK
Cumartesi böyle. Pazarı da hanım tarafına ayırdık. 9 kardeşin en büyüğü Saraycık'ta gelin. Dolayısıyla bugün Ahmet KASAP Âilesi'nin misâfiriyiz. Sabah Eymür'de biraz daha kıyıya-köşeye bakıp şöyle bir dolaştıktan sonra derlenip toparlandık.
EV ALMA KOMŞU AL
Bu arada kitaplıkta, 40 yıl aradan sonra geçen Pazar Çatalpınar'da tevâfuk ettiğimiz Ahmet YÜTER Hoca'nın; Günümüzde KOMŞU OLMAK kitabı ilişti gözüme. Bugünkü konumuz da bu kavram çerçevesinde şekillendirir için bu güzel tevâfuka işâret etmeden de geçemiyoruz. İnşâllâh bu kitaptan zaman zaman iktibaslar da yaparız.
SÂHİLLER, DERELER DOPDOLU
Evet, bacı-kardeş, dâmat-gelin kardeş âileleri dâvet etmişler, biz de yola koyulduk. Hava da çok güzel. Yol boyu insanlar da piknik için dere kenarlarını doldurmuşlardı. Buralar da en az sâhil kadar canlıydı. Derelerde temizlik yapılmış, taşlar ayıklanmış, suyun içi hem yürümeye, yer yer de yüzmeye çok müsâit. Meraklılarına duyurulur.
KOMŞULUK'TAN SILA-İ RAHM'E
Saraycık'ta küçük-büyük, dede-torun, kız-kızan 30 civârında kişiydik. Sıla-i Rahm'e tetâbuk eden böylesi berâberlikler de, bilhassâ çocuklar için çok önemli. Bunu, hep birlikte güzel güzel oynayan çocuklar üzerinde rahatlıkla görüyorsunuz.
KÜÇÜKLER MUTLU, BÜYÜKLER UMUTLU
Çaylar, çorbalar, türlü ikrâmlar, sohbetlerle sürüp giden ve en son harmanda toplu ikindi namazıyla sona eren bu güzel günden, ebeveynlerden çok çocukların memnun ayrıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
SOBA'DAN KUZİNE'YE; HİZMETTEN BİNLERCE DÜZİNE'YE
Şunu bir farklı not olarak düşmek gerekir ki, bebe yaşta bir torun sobayı görüp annesine soruyor;
BU NE? diye! Biz bâzen değişimlerin, toplumsal dönüşümlerin, sâhip olduğumuz nîmetletin farkında olamıyoruz. Çocuğun sorusu bize ülkenin bâzı bakımlardan nereye geldiğini hatırlatıyor bize. Tabiî ki; nankör olmayanlara demeyelim de insâfı olanlara!
İNŞÂLLÂH KABAK TADI VERMEZ
Uyarı alıyoruz, BİK'in bile sınırlarını aşıyormuşuz ve de geriye dönüş te söz konusu ama; bunu dün anlattım, sizinle de paylaşmadan geçemeyeceğim.
Eymür'deyiz. Birazdan şehre, oradan Saraycık'a geçeceğiz.
KABAK OCAĞI, AYRIK OTLAR BUCAĞI
En son, kabak ocaklanacaktı. Poşeti elime aldım. Harmanın eteklerine, alıntı yerlere ocaklayacağız. Ama burası daha önce bizim pancarlığımız olduktan başka kapsül gibi şeyleri de oraya atıyoruz ki otlar bahçeyle kıyaslanamayacak boyutta uzun ve sık.
HEM BUNUN TARLADA İŞİ NE?
Neyse, öte dön, beri gel; bir kıyıdan ocaklıyoruz. Tam bitmek üzere bir yere geldim, otun içinde bir şey parladı. Güneş te tam vurmuş ki iyice parlıyor. Allâh Allâh; bir de elime aldım ki bir gözlük. Hayr'ola derken meğer benim gözlüğüm değilmiymiş!
Yâni, bu gözlük burada önüme çıkmasaydı, ben gözlüğün yaka cebimde olduğunu bile bilmiyordum. Hem tarlaya giderken gözlüğün işi ne?
ARA-ARA DUR; DÜŞÜN KARA-KARA DUR!
Dolayısıyla gözlüğü kaybettiğimi anladığımda kesinlikle dışarda aramazdım; evi altüst eder aranır dururdum.
Diyelim ki; belki tarlada düşürdüğüm fikri geldi akla, o kadar kaba otun içinde bulmak olası değil. Kaldı ki zâten ihtimâl verilmediğinden üstünkörü bakılırdı.
İŞTE BUNLAR ALLÂH'IN YARDIMI
Dedim ki; işte Allâh CC 'ın yardımı böyle bir şey olmalı. Çok şükrettim. Ben bunu anlatınca kayınbirâderim Bulancak Müftülük Şûbe Müdürü Fâtih ÖZDEMİR Bey de; Hacda bir hacının da benzer şekilde TAVAF esnâsında gözlüğünü düşürdüğünü, kâfile başkanı olarak ne yapacağız diye kendisine geldiğini, milyonlarca hacı içerisinde, insanlar coşkun sel gibi akarken, orada o kalabalık sıkışıklıkta eğilmek bile meseleyken nasıl bulunacak?
MİLYONLARCA HACI, BİR GÖZLÜK!
Öyle ya; gözlük olmasa hacı duâları bile okuyamıyor; önemli. Derken Fâtih Bey birkaç adım atıyor ki önünde bir gözlük. Hem de hacının ki değil miymiş? O kadar ayak geçmiş üstünden; ne ezilmiş, ne de kırılmış. İşte olunca oluyor. Allâh CC ın yardımı; yeter ki O (CC) lûtfetsin...
GAZZE'DEN DOĞU TÜRKİSTAN'A...
Rabbimizin; başta Gazze ve Doğu Türkistan gibi mazlum kardeşlerimiz olmak üzere cümlemizin üzerinden yardımlarını esirgememesi, dünyâda millet ve ümmet olarak zaferlerde, sonsuz âlemde de Efendimiz SAV in komşuluğunda tüm sevdikleri ve sevdiklerimizle buluşturması niyâzıyla cümleye Kitap-Sünnet üzere güzel günler, bol muhabbetli kardeşlikler diliyor,
YÛNUS'TAN DÜNYÂ'YA; CÜMLE ÂLEME
Dünyâda örneği olmayan, Rabbimizin bu aziz millete lûtfettiği Yûnus'umuzun dediği gibi;
SEVELİM, SEVİLELİM; DÜNYÂ KİMSEYE KALMAZ! diyoruz; Ey pek çok değerli, sevgili dostlar wes'selâm...