“En büyük zaman hırsızı kararsızlıktır” (C. Flory)
İnsanın günlük hayat koşuşturması içerisinde, iş hayatında, alışverişte ve daha birçok yerde hatta birçok nedenle onlarca, yüzlerce karar almak durumunda kaldığı anlar vardır. Günlük hayatta karar almayı gerektiren bir durum karşısında bazı insanlar kolayca karar alırken bazıları da zor alır. Ne yapacağı konusunda bir türlü karar veremeyen ya da aldığı kararın doğruluğundan emin olamayan kişiler yaşadıkları ikilem konusunda kafalarını bir hayli meşgul ederler. Bu durum hem kendisi için hem de bu durumdan etkilenenler için zor bir süreçtir, yıpratıcıdır.
Aslında hepimizin bildiği gibi en kötü karar karsızlıktan iyidir!!! Çaresiz kaldığımız zaman başvurduğumuz yöntemdir, bir bakıma kabullenmedir. O yüzden kararsızlar için seçenekler arasından en iyisini seçmek başlı başına sorundur. Birçok şeyi aynı anda düşünmek, düşündüğün şey hakkında bilgi sahibi olmak, kendine uyarlamak, ‘iyi’ ile ‘kötü mü’ olur arasında bocalamak başlı başına yorucu bir eylemdir. Beyni yorar, zaman kaybettirir, sağlıklı düşünemez insan… Ve sonuçta verilecek karar hayatınızı ya tümden değiştirebilir ya telafisi zor ya da mümkün olmayan durumlara yol açabilir.
Kendimiz de dahil olmak üzere etrafımızda bugün birçok insanın verilen kararlar yüzünden hiç de kendi arzu etmediği hayatları yaşadığı hatta bir tık daha ileri götürürsek hayatın kabusa dönüşebildiği gerçeği, üzerinde düşünülmesi gereken en önemli konulardan biridir. Bir başka handikap da karar veremediğimiz için tepeden tırnağa karar vericilere bağımlı hale geliriz. İşte tam da bu yüzden bir insanın karar verebilme erdemine sahip olması çok önemlidir.
Bu gün, daha büyük evlerimiz ama daha küçük ailelerimiz var.
Daha çok imkan, ama daha az zaman var.
Daha çok payeler, rütbeler ama daha az tevazu. Daha çok bilgi, ama daha az sağduyu. Daha çok uzman, daha çok sorun. Daha çok ilaç, daha az sağlık.
Dikkatsizce harcıyor, çok hızlı yaşıyoruz.
Az gülüyor, çabuk kızıyoruz. Geç yatıyor, yorgun kalkıyoruz. Az okuyor, çok TV seyrediyoruz.
Sahip olduklarımız çoğaldı, ama değerlerimiz azaldı.
Çok konuşuyoruz, çok sık yalan söylüyoruz. Çok az seviyoruz, çok az sevdiğimizi söylüyoruz. Hayatımızı kazanmayı öğrendik ama yaşamayı değil. Yaşamımıza yıllar ekledik, ama yaşamlarımıza değer katamadık.
Daha büyük binalarımız, daha küçük sabrımız var.
Daha geniş yollar ama daha dar görüşler. Daha çok harcıyoruz ama daha azına sahibiz. Daha çok satın alıyoruz ama daha az zevk alıyoruz.
Uzayı keşfettik, ama yeni komşumuza "hoş geldin" demek zor geliyor.
Dış dünyaları fethettik, iç dünyamızı edemedik. Atomu parçaladık ama önyargılarımız hala duruyor. Daha çok yazıyoruz, daha az öğreniyoruz. Daha çok planlıyoruz, daha az başarıyoruz.
Aceleyi öğrendik, beklemeyi öğrenemedik.
Bilgisayarı yaptık daha çok ileti için ama artık daha az iletişimde bulunmaktayız. Sayıca fazlayız ama niteliklerimiz az. Hızlı yemek, sığ kişilikler, yüksek kar, kısa ilişkiler. Çok boş vakit, daha az eğlence, daha çeşitli yiyecek, daha az beslenme, çift gelir, çok boşanma, Daha güzel evler, daha çok dağılan aileler.
Bu çelişkileri bizler yaratıyoruz.
Farkında mısınız? Her an, her yer, her kişi ve durum, sizinle anlam ve değer kazanır. Bilgiye aç, doğaya ve kendinize hayran olun. Sevdiklerinize, yemeğinize ve gezmenize zaman ayırın.
Denemekten korkmayın ama zevk almadığınız hiç bir işe kalkışmayın.
Sahip olduğunuz en kıymetli ne varsa kullanın, hem de hemen. Yapmak istediğinizi yapın, söylemek istediğinizi söyleyin. Olduğunuz gibi görünün.
Bu gün dünden daha da önemli, çünkü yarın gelecek mi bilmiyoruz.
Yaşamınıza zevk ve neşe katın, ertelemeyin. Yaşadığınız her an önemlidir, geciktirmeyin.
Sevgiyle kalın…