Vali  Ekici, Fehime Aksu Bakım Salonu'nun açılışına katıldı...
Gaziler Günü için ön toplantı yapıldı
Bir ithal dilencimiz eksikti
Bir haftada 70 araç trafikten men edildi
Bu yazı 04 Eylül 2024, Çarşamba 09:15:18 tarihinde eklendi. 372 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

KARANLIKTA KENDİ IŞIĞINI YAKALA - Burcu Çalışkan

KARANLIKTA KENDİ IŞIĞINI YAKALA

 

Sokak hayvanları yasası, orman yangınları, ekonomik problemler, devamlı artış gösteren fiyatlar, kutuplaşmış bir toplum… Maalesef ki ülkemizde her gün yeni bir gündeme uyanıyoruz. Hani kampanyayı destekleyeceğimizi, hangi STK’ya maddi destekte bulunacağımızı şaşırdık. Kişisel mücadelelerimiz yetmezmiş gibi bir de omuzumuzda her geçen gün ağırlaşan tüm bu yüklerle, ülkemizi kurtarmaya çalışıyoruz.

Aile içi dinamiklerde ve ikili ilişkilerde, kurban-kurtarıcı-zorba üçgeninden bahsedilir. Son zamanlarda, ülke ile olan ilişkimizi da böyle görüyorum. Devamlı kurtarılması gereken şeyler var ve birçoğumuz bu konuda elinden geleni yapmaya çalışıyor. Fakat bireyler olarak her şeyi kurtarabilmemiz gerçekten mümkün mü? Ülkenin tüm açıklarını bizim toparlayabilmemiz gerçekçi mi?

Nitekim, hiçbir ilişkide sonuna kadar kurtarıcı modunda kalmamız mümkün değildir. Kendimizi çok fazla yıpratmak ve hep veren tarafta olmak bizi bir noktada kaçınılmaz olarak kurbana ya da zorbaya taşır. Bireyler olarak üstlenmeye çalıştığımız rol, çok ağır ve sürdürülebilir değil. Elbette ki etrafımızda olan bitene duyarsız kalıp, sadece kendi hayatımıza odaklanmayı savunmuyorum.

Tüm bu gergin gündem, izlediğimiz şiddet içerikli videolar ve daha fazlası bizi devamlı olarak sinir sisteminin sempatik modunda tutuyor. Savaş, kaç, don tepkilerinde yaşamak normalimiz haline geldi. Aynı yırtıcı ormanlarla dolu bir ormandaki gibi, hep bir şeylerle savaşma ya da kendimizi tehlikelerden koruma eğilimindeyiz. Bunu yapmadığımız zamanlarda ise don moduna geçip, kendimizi uyuşturmaya başlıyoruz. Her türlü binge modu devreye giriyor: yemek, sosyal medya, dizi vb… Aynı kurban-kurtarıcı-zorba üçgeni gibi, sinir sisteminin bu tepkilerinde takılı kalıyor ve bir türlü çıkamıyoruz. Son yıllarda zihinsel sağlık sorunlarının, kronik beden semptomlarının ve otoimmun hastalıkların artmış olması tesadüf değil. Bedenlerimiz bize sinyal veriyor. Tüm bu kaosun içinde, kendimizi korumak bencillik değil, aksine bir zorunluluk.

“Yazdıkların mantıklı ama bunu pratikte nasıl yapacağımı bilmiyorum.” dediğinizi duyar gibiyim! Ben de bir süredir bunun üzerine düşünüyorum. Duyarsız kalmadan, kendi üstüme düşeni yapıp, bu esnada sinir sistemimi nasıl koruyabilirim? İyi gelebilecek uygulamaları paylaşmak isterim:

Kendinize gerçekçi hedefler koyup, yapabildiklerinize odaklanın. Her şeye yetişmemiz ve maddi/manevi destek sağlamamız gerçekçi değil. Sokak hayvanları, iklim krizi, sağlık problemi yaşayan çocuklar, geçim sıkıntısı çeken aileler… Belirli konuları seçip, onların düzenli destekçisi olabiliriz. Odağımızı ve enerjimizi belirli konulara yöneltmek, gerçek katkılar ve çözümler bulmamızı sağlayabilir.

Gün içinde sık sık karşımıza çıkan fakat çoğu zaman fark etmeden geçtiğimiz bu mikro mutluluk anlarına bilinçli bir farkındalıkla odaklanmak, başlarda küçük etkiler yaratsa da uzun vadede sinir sistemi regülasyonu için oldukça olumlu etkilere sahip. Bir kez bu glimmers’ları fark etmeyi öğrendiğimizde, onların, yani umudun her yerde olduğunu görebiliriz.

Bunlar, kendi deneyimlerim doğrultusunda bana iyi gelen şeyler. Bir kısmı sizin için de etkili olabilir ya da ihtiyaçlarınız farklı olabilir. Vermek istediğim mesaj, bu kaosun içinde sizi köklendirecek ve ruh-beden-zihin üçlüsüne iyi gelecek şeyleri hayatınıza entegre etmek. Başkalarını kurtarmaya çalışırken kendinizi yitirmemek. Dengeyi sağlamanın yollarını arayıp, sinir sistemimize sahip çıkabilmek.

WGSN’in sık dinlediğim bir Podcast serisinin sonunda her konuğa yönettikleri bir soru var. “Gelecek hakkında daha fazla endişeli misiniz yoksa daha fazla umutlu musunuz?” Bu dönemde hiç endişeye sahip olmamak mümkün olmasa da bende her zaman umut daha ağır basıyor. Stanley Kubrick’in ifade ettiği gibi: “Karanlık ne kadar büyük olursa olsun, kendi ışığımızı yaratmak zorundayız.”

Karanlıkla savaşmaktan ziyade, kendi ışığımızı büyütmeye odaklanabilmek dileğiyle.

Sevgiyle kalın…

Yazdır Paylaş
Diğer Burcu Çalışkan Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek