Bir şey senin için olduğunda, hayatında kaos ve karışıklık değil, netlik ve uyum getirecektir. Aslında hayatımızda aldığımız tüm kararları da böyle alabilsek, burası cennet bahçesi olmaz mı?
Akan şeylere güvenerek,
Oldurmayı bırakarak,
Çekildiğimiz hisse güvenerek,
Yoga matının üstünde,
Alışveriş yaparken,
İşten ayrılırken,
Yeni bir işe başlarken,
Bir ilişkiye başlarken,
Bir ilişkiyi bitirirken…
Günün sonunda iç sesimizi dinlemeyi ve gerçeği görebilmeyi hepimiz bir yaşam ya da birkaç yaşam sonunda öğreniyoruz. Umarım öğreniriz.
Görmek istediğimizi değil de, gerçeği görebilsek aslında hayatın oldukça basit olduğunu da kavramaya başlayacağız. Ah, evet gerçeği görebilmek ileri pratik.
Bu hayat sahnesi bizim oyun alanımız… Her attığımız adım acı da, mutluluk da getirebilir. Hayattan korunarak, hayata hazır olmaya çalışarak yaşanmıyor.
Hiç yara almadıysanız,
Hiç korkudan titremediyseniz,
Hiç mutluluktan gözyaşlarına boğulmadıysanız,
Bir yaşamı heba ediyorsunuz demek değil mi?
Her canım yandığında, her korktuğumda hayat öyle güzel salladı ki, ama her sallanmadan sonra köklerim daha da derine ulaştı.
Bu topraktan çiçek bile çıkmaz dediğim topraklar meyve bile verdi.
Her yara, aslında kendi içinde iyileşme ihtimalini bu yüzden barındırıyor.
Yoksa kocaman yaşamın bizimle derdi olduğunu düşünmemiz, büyük bir küstahlık değilse nedir?
Tek yapmamız gereken, zihnin oyunlarını bırakıp, senaryo üretmeden,
Çekildiğimiz yola güvenmek ve güvendiğimize atlamak…
Atlamadan olmuyor…
Ah, korkudan ruhun delik deşik olduğunda da,
Atacak gücün olmadığını düşündüğün zamanda da,
Sadece o cılız bir ışık gibi içeriden gelen sesin gösterdiği yola güven.
Biliyor musun seni yanlış bir yola götürme ihtimali hiç yok!
Sevgiyle kalın…