Çocukluğumuzdan itibaren her birimize verilen kendi toplumsal aynamızdan yansıyan sağlıksız programlarımız var. Neyse ki güzel haber; bu etkisiz senaryoyu beğenmiyorsak eğer değiştirebilme gücümüz de var.
Yaşamlarımızda gerçeklik ve olması gerekenlerle isteklerimiz arasında uçurum ne kadar açıksa, o kadar çatışma yaşarız. Bu da enerjimizin büyük bir kısmını tüketir. Birçoğumuz olduğumuz halimizden memnun değilizdir ve vaktimizin büyük bir kısmını da sürekli ne olmak istediğimize ne yapmamız ve neye dönüşmesi gerektiği ile ilgilenerek geçiririz.
Gestalt Teorisi’ne göre kişi ancak kendi benliğini kabul ederek kendine kendisi gibi olma hakkını vererek gelişebilir, değişebilir ve bütünleşebilir. Olmak istediğimiz kişi olmaya çalıştığımızda değişim sandığımızın aksine gerçekleşmez yani.
2025 yılına girerken her birimizin gündeminde hayaller, planlar, yeni umutlar ve yeni beklentiler var.
Bu yıla olman gerektiğini düşündüğün kişiyi bırakıp, olduğun kişiyi kucaklayarak girmeye ve parlamaya ne dersin?
Nasıl mı dediğini duyar gibiyim…
Öncelikle şimdi ve burada değilsek geçmiş hatalarımızı yeniden yeniden yapmaya mahkumuzdur. Aynı alışkanlık paternlerini farkında olmadan tekrar ederiz. Bu noktada ilk bakılacak konu zihnimiz üzerine çalışarak varlığımızı güçlendirip şimdi ve burada olmaktır. Ancak şimdi ve buradaysak olan durumlar karşısında tepki yerine karşılık verebiliriz ve tekrar eden paternler yerini yeni alışkanlıkları bırakabiliriz.
Diğer bir taraftan sayısız kitap okusak da, storylerde inanılmaz bilge laflar paylaşsak da değişim sabır işidir, kendini geliştirme süreci hassastır, kutsal bir topraktır. Kendini belli bir zaman diliminde değişmiyormuş gibi hissetse de kişi aslında süreçte değişmektedir.
Değişimde zorbalık olmaz ne kendine ne bir diğerine. Değişime ne kadar zorlanırsak kendimizi ortaya direnç daha fazla çıkacaktır. Aynı şekilde değişim bu kadar zorken ötekini değiştirme çabası nafile bir çabadır, bizler ancak içeriden açılan bir değişim kapısında nöbet bekleyebiliriz, bir başkasının kapısını tartışarak ya da duygularına seslenerek açamayız. Bir şeyi alt edebilmenin, yenebilmenin, aşabilmenin tek yolunun onun içine daha derinden girmektir.
Bu kapıyı nasıl aralarız?
Farkındalık ile değişim ve dönüşüme kapı aralarız. Nasılım, duygularım, düşüncelerim, davranışlarım, bedenim istek ve ihtiyaçlarım neler soruları ile başlar yolculuk. Sonra olduğun hali ile olmanın sorumluluğunu alırsın ve çevresel koşulları gerçekçi bir şekilde değerlendirirsin. Bu şartlar altında farklı şekilde davranarak yaşamını yeniden değiştirmek senin elindedir.
Bu noktada koçluktaki güçlü soruları kullanarak sana değişim ve dönüşüm yolculuğunda rehberlik edecek bir soru seti hazırladım.
Öncelikle kendine şu soruları sor:
Neyi değiştirmeliyim?
Neden başıma bu geliyor?
Neyi fark etmeliyim?
Hangi karanlığımı görüp bilince çıkartmam gerekiyor?
Hangi korkumu görmem gerekiyor?
Hangi yasımı kabul etmem gerekiyor?
Hangi komplex alanımı çözüp rahatlatmam gerekiyor?
Ne öğrenmeliyim?
Niçin varım neden varım bu hayatta?
Neye inanıyorum, inançlarım benim inançlarım mı?
Hangi alanda tutsak kaldım ve özgürleşmek için neye ihtiyacım var?
Bu sorular bir şeylerin değişmesine ve yerinden oynamasına neden olacak; yani düzenin bozulacak buna hazır mısın? Tam bu noktada vazgeçme, haydi şimdi bu soruları al yanına.
Değişmekte olan nedir?
Değişimden önce olanlar nelerdi?
Değişimden önce seni zorlayan nelerdi?
Neleri koruyabilirim?
Nelerin terk edilmesi gerekir?
Neleri heyecanla ve sabırla bekliyorum?
Değişim ve dönüşüm sancılı gibi gözükse de bunu bir oyuna dönüştürmek ve keyifli bir süreç gibi ele almak da otantik olmanın bir parçası. Her birimizin kimlikleri ve kendilik imajı ötesinde içimizde derinlerde saklı olan hazineyi Öz’ü bu sorularla keşfetmen dileği ile. Daha çok kendin olduğun, otantik olarak var olabildiğin bir yıl diliyorum sana…
Sevgiyle kalın…