Bir dönemin ekonomi kitapları derdi ki: “Veriler yalan söylemez.” Oysa günümüz ekonomisinde asıl sorun şu: veriler doğruyu söylüyor olabilir ama kimse inanmıyor. Çünkü artık grafikler değil, duygular konuşuyor. Rakamlar değil, beklentiler yön veriyor. Ekonomide bilgi tahtını sezgiye bıraktı. Ve bu sessiz devrim, farkına varılmadan kararları şekillendiriyor.
Bir ülkenin istatistik kurumu enflasyonu %50 açıklıyor, ama marketteki vatandaş %120 hissediyor. Merkez Bankası “faiz indirimi büyümeyi destekler” diyor, ama sokaktaki esnaf kredi çekmeye korkuyor. Ekonomi ekranlarında “rakamlar umut verici” başlığı geçiyor, fakat insanlar tedbirli harcıyor. Çünkü bilgiyle gerçeklik arasında görünmez bir uçurum oluştu ve insanlar o boşluğu sezgileriyle dolduruyor.
Bu yeni çağın adı: Davranışsal Ekonomi Dönemi.
Daniel Kahneman’ın Nobel getiren çalışmaları, Richard Thaler’ın yatırımcı psikolojisine dair analizleri, ekonomi biliminin soğuk mantığını yerle bir etti. Bugün artık biliyoruz ki insanlar enflasyon, döviz, yatırım gibi kararları rasyonel veriyle değil; korkularıyla, umutlarıyla, geçmiş travmalarıyla veriyor. Yani “al ya da sat” demeden önce beyin değil, kalp devreye giriyor.
Bu dönüşüm sadece bireylerde değil, piyasalarda da açıkça görülüyor.
Merkez Bankaları faiz kararını açıklamadan önce piyasa çoktan pozisyon almış oluyor.
Çünkü yatırımcılar artık resmi açıklamalardan önce yüz ifadelerini, beden dilini, kelime tercihini okuyor.
Yani bir bakıma ekonomi artık konuşulmayanın bilimidir.
Türkiye gibi belirsizliğin yüksek olduğu ülkelerde bu sezgisel yönelim çok daha belirgin.
Halk kredi notunu bilmez ama dövizin “hissiyatını” hisseder.
Reel faiz hesabı yapmaz ama “faiz düşüyor, ben zarardayım” der.
Altın ve dövize yönelişin temelinde çoğu zaman veri değil, kırılmış bir güven duygusu vardır.
Bugün ekonomik kararları anlamak istiyorsanız, yalnızca tabloları okumak yetmez.
Zihni, kalbi ve sokağı okumayı bilmek gerekir.
Çünkü insanlar ekonomik krizden önce cebine değil, içgüdüsüne danışır.
Ve çoğu zaman içgüdü, veriden önce davranır.
Öyleyse ekonomiyi yeniden tarif etmenin zamanı geldi:
Bu artık sadece üretim-tüketim dengesi değil.
Bu, aynı zamanda algının, güvenin ve hislerin yönetimidir.
Yeni ekonomide sadece bilenler değil, hissedenler de kazanacak.
Çünkü bazen bir iç ses, bin sayfalık rapordan daha çok şey anlatır.